el-ḩâ΄il ~ اَلْحَائِلُ

Kamus-ı Muhit - الحائل maddesi

اَلْحَائِلُ [el-ḩâ΄il] Levni bozulmuş nesneye denir; yukâlu: شَيْءٌ حَائِلٌ أَيْ مُتَغَيِّرٌ لَوْنُهُ Ve Ṯayyi΄ kabîlesi yurdunda olan iki dağ yanında bir mevziʹ adıdır. Ve Necd’de bir mevziʹ adıdır. Ve buğura çekilmiş iken tutmayıp kısır kalmış nâkaya denir, ʹalâ-kavlin bir sene yâhûd iki yâhûd birkaç sene kısır kalmışına denir, kezâlik mutlakan haml şânından olan nisâ΄ ve hayvân vech-i mezkûr üzere kısır kalsa ve meyve-dâr ağaç öylece meyve tutmayıp kalsa hâ΄il ıtlâk olunur; cemʹi حِيَالٌ [ḩiyâl] gelir ḩâ’nın kesriyle ve حُولٌ [ḩûl] gelir ḩâ’nın zammıyla ve حُوَّلٌ [ḩuvvel] gelir, سُكَّرٌ [sukker] vezninde ve حُولَلٌ [ḩûlel] gelir ki ḩâ’nın zammı ve lâm’ın fethiyle ism-i cemʹdir. Ve gâhca te΄kîd ve mübâlaga için حَائِلُ حُولٍ ve حَائِلُ حُولَلٍ derler izâfetle. Ve ʹinde’l-baʹz bir sene gebe kalmayana حَائِلٌ [ḩâ΄il] ve iki sene gebe kalmayana حَائِلُ حُولٍ ve حَائِلُ حُولَلٍ derler ḩâ’ların zammıyla. Pes bu mübâlagayı mutazammındır; yukâlu: نَاقَةٌ حَائِلٌ إِذَا كَانَتْ قَدْ حُمِلَ عَلَيْهَا فَلَمْ تَلْقَحْ أَوِ الَّتِي لَمْ تَلْقَحْ سَنَةً أَوْ سَنَتَيْنِ أَوْ سَنَوَاتٍ وَكَذَا كُلُّ حَائِلٍ وَيُقَالُ حَائِلُ حُولٍ وَحَائِلُ حُولَلٍ مُبَالَغَةٌ أَوْ إِنْ لَمْ تَحْمِلْ سَنَةً فَحَائِلٌ أَوْ سَنَتَيْنِ فَحَائِلُ حُولٍ وَحُولَلٍ Ve

حَائِلٌ [ḩâ΄il] Dişi köşeğe denir doğduğu sâʹatte, niteki erkeğine سَقْبٌ [saḵb] denir; yukâlu: نُتِجَتِ النَّاقَةُ حَائِلًا حَسَنَةً أَيِ الْأُنْثَى مِنْ أَوْلَادِ الْإِبِلِ سَاعَةَ تُوضَعُ

Vankulu Lugatı - الحائل maddesi

اَلْحَائِلُ [el-ḩâ΄il] (yâ’nın kesriyle) Yüklü kalmayan deve. Ve

حَائِلٌ [ḩâ΄il] Şol nâka yavrusuna derler ki dişi ola, zîrâ nâka doğurduğu gibi veledi müzekkerlik ve mü΄enneslikle mevsûf olmağa sâlih olur. Müzekker olursa سَقْبٌ [saḵb] mü΄ennes olursa حَائِلٌ [ḩâ΄il] derler; yukâlu: نُتِجَتِ النَّاقَةُ حَائِلًا حَسَنَةً ve “لَا أَفْعَلُ ذَلِكَ مَا أَرْزَمَتْ أُمُّ حَائِلٍ” Ve إِرْزَامٌ [irzâm] râ΄-i mühmele ve zâ΄-i muʹceme ile nâka veledi üzere hanîn edip çağırmaktır. Ve

حِيَالٌ [ḩiyâl] Bir nesnenin mukâbili; yukâlu: قَعَدَ حِيَالَهُ وَبِحِيَالِهِ أَيْ بِإِزَائِهِ وَأَصْلُهُ الْوَاوُ Ve

اَلْحُولُ [el-ḩûl] (ḩâ’nın zammı ve meddiyle) حَائِلٌ [ḩâ΄il]in cemʹidir, yüklü kalmayan nâkalar maʹnâsına. Ve kaçan حَامِلٌ [ḩâmil] حُولٌ [ḩûl]a izâfetle istiʹmâl olunsa gelecek yıl dahi hâmile kalmayan deveye derler; yukâlu: حَائِلٌ حُولٌ إِذَا لَمْ يَحْمِلِ السَّنَةَ الْمُقْبِلَةَ أَيْضًا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı