اَلدَّلِقُ [ed-deliḵ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
اَلدَّلُوقُ [ed-delûḵ] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve
اَلدَّلْقَاءُ [el-delḵâ΄] (حَمْرَاءُ [ḩamrâ΄] vezninde) Kından sıyrılıp çıkması sehl ve âsân olan kılıca denir; yukâlu: سَيْفٌ دَلِقٌ وَدَلُوقٌ وَدَلْقَاءُ أَيْ سَهْلُ الْخُرُوجِ مِنْ غِمْدِهِ Burada gâlibâ bir sakta vardır, zîrâ mü΄ennes olan دَلْقَاءُ [delḵâ΄] kelimesi سَيْفٌ [seyf]e vasf olmak bir vechle mülâyim değildir. Ve
دَلُوقٌ [delûḵ] Gârât-ı şedîdeye denir ki tünd ve şedîd çapulculardan ve akıncılardan ʹibârettir; yukâlu: غَارَةٌ دَلُوقٌ أَيْ شَدِيدَةٌ Ve
دَلُوقٌ [delûḵ] ve
دَلْقَاءُ [delḵâ΄] Pek pîrlikten dişleri ufanıp fersûde olmuş nâkaya denir; yukâlu: نَاقَةٌ دَلُوقٌ وَدَلْقَاءُ أَيِ الْمُتَكَسِّرَةُ الْأَسْنَانِ كِبَرًا
اَلدَّالِقُ [ed-dâliḵ] (lâm’ın kesriyle) ve
اَلدَّلُوقُ [ed-delûḵ] (dâl’ın fethiyle ve lâm’ın zammı ile ve meddiyle) Kından çıkması âsân olan kılıç; yukâlu: سَيْفٌ دَالِقٌ وَدَلُوقٌ إِذَا كَانَ سَهْلَ الْخُرُوجِ Ve ʹUmâre b. Ziyâd’a دَالِقٌ [dâliḵ] derlerdi gâreti çok ettiğinden ötürü. Ve
دَلُوقٌ [delûḵ] Defʹaten olan nesneye derler; yukâlu: غَارَةٌ دَلُوقٌ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı