اَلشَّحْمُ [eş-şaḩm] (şîn’in fethi ve ḩâ-yı mühmelenin sükûnuyla) İç yağına denir; ve tekûlu’l-ʹArab: لَقِيتُهُ بِشَحْمِ كُلَاهُ أَيْ فِي حَالِ نَشَاطِهِ Yaʹnî filâna neşât ve inbisâtı hâlinde mülâkî oldum diyecek yerde لَقِيتُهُ بِشَحْمِ كُلَاهُ derler. كُلَى [kulâ] böbreğe denir ki eser-i kuvvet-i bedendir. Ve
شَحْمٌ [şaḩm] Masdar olur, bir adama iç yağı yedirmek maʹnâsına; yukâlu: شَحَمَهُ شَحْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا أَطْعَمَهُ
اَلشَّحْمَةُ [eş-şaḩmet] (vezn-i mezbûr üzere) Vâhidi, zikr olunan yağın bir pâresi maʹnâsına. Ve
شَحْمَةُ الْأَرْضِ [şaḩmetu’l-arḋ] Ak mantar. Ve
شَحْمَةُ الْأُذُنِ [şaḩmetu’l-užun] Kulakta küpe astıkları yumuşak yer. Ve
شَحْمٌ [şaḩm] Yağ yedirmeğe dahi derler; yukâlu: شَحَمَ فُلَانٌ أَصْحَابَهُ إِذَا أَطْعَمَهُمُ الشَّحْمَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı