اَلْعَسْرُ [el-ʹasr] (كَسْرٌ [kesr] vezninde) ve
اَلْعُسْرُ [el-ʹusr] (ʹayn’ın zammıyla) Borçlunun pek teng-destliği hâlinde tekâzâ ve mu΄âhaze eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَرَ الْغَرِيمَ عَسْرًا وَعُسْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا طَلَبَ مِنْهُ عَلَى عُسْرَةٍ Ve zamân saht ve düşvâr olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: عَسَرَ الزَّمَانُ إِذَا اشْتَدَّ Ve kabz olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: عَسَرَ عَلَيْهِ مَا فِي الْبَطْنِ إِذَا لَمْ يَخْرُجْ Ve bir adama muhâlefet eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: عَسَرَ عَلَيْهِ إِذَا خَالَفَهُ Ve bir adamın sol cânibinden gelmek maʹnâsınadır; tekûlu: عَسَرَنِي فُلاَنٌ أَيْ جَاءَ عَنْ يَسَارِي Ve
عُسْرٌ [ʹusr] ve
عَسَرَانٌ [ʹaserân] (fetehâtla) Nâka seğirtirken kuyruğunu kaldırmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَرَتِ النَّاقَةُ عُسْرًا وَعَسَرَانًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا رَفَعَتْ ذَنَبَهَا فِي عَدْوِهَا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı