ʹavež ~ عَوَذٌ

Kamus-ı Muhit - عوذ maddesi

اَلْعَوَذُ [el-ʹavež] (fethateynle) Sığınacak yere denir, melce΄ maʹnâsına. Ve kerâhet ve nâ-hoşî maʹnâsınadır; عَوَاذٌ [ʹavâž] dahi bu maʹnâyadır; سَحَابٌ [seḩâb] gibi; tekûlu: مَا تَرَكْتُ فُلاَنًا إِلاَّ عَوَذًا وَعَوَاذًا مِنْهُ أَيْ كَرَاهَةً ve

عَوَذٌ [ʹavež] Ağaçtan ufanıp dökülen yaprağa denir. Ve nâstan sefile ve rüzâl ve fürû-mâyeye denir.

اَلْعَوْذُ [el-ʹavž] (ʹayn’ın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) ve

اَلْعِيَاذُ [el-ʹiyâž] (ʹayn’ın kesriyle) ve

اَلْمَعَاذُ [el-meʹâž] ve

اَلْمَعَاذَةُ [el-meʹâžet] (mîm’lerin fethiyle) Sığınmak, ilticâ maʹnâsınadır; yukâlu: عَاذَ بِهِ يَعُوذُ عَوْذًا وَعِيَاذًا وَمَعَاذًا وَمَعَاذَةً إِذَا الْتَجَأَ ve yukâlu: عَوْذٌ بِاللهِ مِنْكَ أَيْ أَعُوذُ بِاللهِ مِنْكَ Ve bir adama bir adamı darbla tahvîf edip lâkin henüz darb eylemeksizin bir takrîb yedinden sıyrılıp halâs olsa, أَفْلَتَ مِنْهُ عَوْذًا derler. Baʹzı nüshada bu fethateynle mazbût olmakla ona göre kerâhet maʹnâsından münşaʹib olur. Ve

عَوْذٌ [ʹAvž] Esmâ-i ricâldendir.

Vankulu Lugatı - عوذ maddesi

اَلْعَوَذُ [el-ʹavež] (fethateynle) ve

اَلْعَوَاذُ [el-ʹavâž] (ʹayn’ın fethiyle) Kerâhet maʹnâsına; yukâlu: مَا تَرَكْتُ فُلَانًا إِلَّا عَوَذًا مِنْهُ وَعَوَاذًا مِنْهُ أَيْ كَرَاهَةً Ve

عَوَذٌ [ʹavež] Güçle halâs olmağa dahi derler; yukâlu: أَفْلَتَ مِنْهُ فُلَانٌ عَوَذًا إِذَا خَوَّفَهُ وَلَمْ يَضْرِبْهُ أَوْ ضَرَبَهُ يُرِيدُ قَتْلَهُ وَلَمْ يَقْتُلْهُ Ve إِفْلَاتٌ [iflât] fâ ile ve tâ-i müsennâtla halâs bulmak maʹnâsınadır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı