اَلْعَوَّاءُ [el-ʹavvâ΄] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde ve kasr ile) Kelbe denir. Ve dübüre ve makʹada ıtlâk olunur. Ve menâzil-i kamerden bir menzilin adıdır; beş yâhûd dört kevkebden ʹibârettir ki kitâbet-i elif sûretinde vâkiʹ olmuşlardır ve ona وَرِكُ الْأَسَدِ [Veriku’l-Esed] dahi derler. Bu sûret, suver-i şimâliyyedendir, bir elini âsumâna doğru uzatıp bir adamı çağırır şeklinde bir kimse sûreti olacaktır, kevâkib-i mezbûre taraf-ı esfelinde merkûzdur. Şârih der ki Esâs’ın beyânına göre menzil-i mezbûr bürûdet-i havâ mevsiminin ʹakibinde tulûʹ eylemekle gûyâ ki berdi tard ve tebʹîd ederek ensesinden çağırıp gider olduğu bâʹis-i tesmiyedir, onun için طَارِدَةُ الْبَرْدِ [Ṯâridetu’l-Berd] dahi derler. Ve
عَوَّاءٌ [ʹavvâ΄] Koca nâkaya denir.
اَلْعَوَّاءُ [el-ʹavvâ΄] (ʹayn’ın fethi ve vâv’ın teşdîdi ve elifin meddiyle) Şol kelbdir ki çok ürücü ola. Ve
عَوَّاءٌ [ʹavvâ΄] İnsânın aşağısına dahi derler, دُبُرٌ [dubur] maʹnâsına. Ve gâh olur elifin kasr ederler. Ve
عَوَّاءٌ [ʹAvvâ΄] Menâzil-i kamerden bir menzilin ismidir, meddi kasrı câ΄izdir. Ve o beş yıldızdır ki onlara وَرِكُ الْأَسَدِ [Veriku’l-Esed] derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı