ḵaşʹ ~ قَشْعٌ

Kamus-ı Muhit - قشع maddesi

اَلْقَشْعُ [el-ḵaşʹ] (ḵâf’ın fethi ve şîn-i muʹcemenin sükûnuyla) Eski kürke denir; yukâlu: جَاءَ وَعَلَيْهِ قَشْعٌ أَيْ فَرْوٌ خَلَقٌ Kürkün bir parçasına قَشْعَةٌ [ḵaşʹat] denir hâ’yla. Ve hammâm süprüntüsüne denir; bunda ḵâf’ın harekât-ı selâsıyla lügattır. Ve şaşkın ve ahmak adama denir, ʹakl ve idrâki sehâb gibi münkaşiʹ ve münkeşif olduğu için; yukâlu: رَجُلٌ قَشْعٌ أَيْ أَحْمَقُ Ve devekuşunun yeleğine denir. Ve öksürürken sadrdan çıkan balgama denir; yukâlu: رَمَى بِقَشْعِهِ أَيْ بِنُخَامَتِهِ Ve bâdiye-nişînlerin deriden yaptıkları çadıra denir; cemʹi قُشُوعٌ [ḵuşûʹ] gelir. Şârihin ümmehât-ı sâ΄ire te΄yîdiyle beyânı üzere burada وَكَثُمَامَةٍ بَيْتٌ مِنْ جِلْدٍ nüshaları galat-ı sırftır. Sahîhi وَكَثُمَامَةٍ yukarıya müretteb olup vâv ileوَبْيتٌ مِنْ جِلْدٍ [ve beytun min cild] قَشْعٌ [ḵaşʹ] lafzının maʹnâ-yı mahsûsu olmaktır. Ve

قَشْعٌ [ḵaşʹ] Meşinden ve sahtiyândan olan minder ve döşek ve sofra makûlesine denir; tekûlu: زُرْنَاهُ فَنَطَعَ لَنَا قَشْعًا أَيْ نِطَعًا Ve baʹzılar ʹindinde نِطَعٌ [niṯaʹ] ʹatîk parçasına denir. Ve kupkuru kırbaya denir. Ve pek pîrlikten vücûdunun eti gidip kuru tahta şekline girmiş adama denir; mü΄ennesi قَشْعَةٌ [ḵaşʹat]tır. Bunlar da masdar bi-maʹnâ mefʹûldür; yukâlu: رَجُلٌ قَشْعٌ وَامْرَأَةٌ قَشْعَةٌ أَيْ مُتَقَشَّعٌ لَحْمُهُ كِبَرًا Ve

قَشْعٌ [ḵaşʹ] Kaya kelerine denir, حِرْبَاءُ [ḩirbâ΄] maʹnâsına. Ve semânın yüzünden sıyrılıp giden sehâba denir, bunda ḵâf’ın kesriyle de câ΄izdir. Ve zenbîle denir; yukâlu: أَلْقَاهُ فِي الْقَشْعِ أَيِ الزِّنْبِيلِ Ve erkek sırtlana denir. Ve bir nesne üzere yufkaca donmuş zar gibi buza denir. Ve suyu çekilmiş yerde kalan kuru çamura denir; ondan bir parçaya قَشْعَةٌ [ḵaşʹat] denir. Ve yer yüzünden el ile sıyrılıp koparılan çamur makûlesine denir ki atılır. Ve kuru deriye denir; cemʹi قِشَعٌ [ḵişaʹ] gelir, عِنَبٌ [ʹineb] vezninde. Ve

قَشْعٌ [ḵaşʹ] Masdar olur, dağıtmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَشَعَ الْقَوْمَ قَشْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا فَرَّقَهُمْ Ve yel havâ yüzünden sehâbı sıyırıp açmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَشَعَتِ الرِّيحُ السَّحَابَ إِذَا كَشَفَتْهُ Ve nâkayı sağmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَشَعَ النَّاقَةَ إِذَا حَلَبَهَا Ve bir nesne kurumak maʹnâsınadır; yukâlu: قَشِعَ الشَّيْءُ قَشْعًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا جَفَّ

Vankulu Lugatı - قشع maddesi

اَلْقَشْعُ [el-ḵaşʹ] (ḵâf’ın fethi ve şîn’in sükûnuyla) قِشَعٌ [ḵişaʹ]ın vâhidi, ʹalâ-gayri’l-kıyâs, zîrâ kıyâs bu idi ki vâhidi قَشْعَةٌ olaydı, بَدْرَةٌ [bedret] ile بِدَرٌ [bider] gibi, lâkin قَشْعٌ [ḵaşʹ] geldi. Ve fî hadîsi Seleme b. el-Ekvaʹ fî gazâti Benî Fezâre kâle: “أَغَرْنَا عَلَيْهِمْ فَإِذَا امْرَأَةٌ عَلَيْهَا قَشْعٌ لَهَا فَأَخَذْتُهَا فَقَدِمْتُ بِهَا الْمَدِينَةَ” Ve minhu hadîsu Ebî Hureyre: “لَوْ حَدَّثْتُكُمْ بِكُلِّ مَا أَعْلَمُ لَرَمَيْتُمُونِي بِالْقِشَعِ” Ve

قَشْعٌ [ḵaşʹ] Deriden olan eve dahi derler. Ve eger sahtiyândan olursa ona طِرَافٌ [ṯirâf] derler ṯâ-i mühmelenin kesriyle. Ve

قَشْعٌ [ḵaşʹ] Yel bulutu açmağa dahi derler; yukâlu: قَشَعَتِ الرِّيحُ السَّحَابَ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إذا كَشَفَتْهُ Ve

قَشْعٌ [ḵaşʹ] Tefrîk etmeğe dahi derler; tekûlu: قَشَعْتُ الْقَوْمَ إِذَا فَرَّقْتَهُمْ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı