ḵaṡʹ ~ قَصْعٌ

Vankulu Lugatı - قصع maddesi

اَلْقَصْعُ [el-ḵaṡʹ] (ḵâf’ın fethi ve ṡâd’ın sükûnuyla) Suyu yutmak. Ve davar gevişini yutmağa dahi derler; yukâlu: قَصَعَتِ النَّاقَةُ بِجِرَّتِهَا إِذَا رَدَّتْهَا إِلَى جَوْفِهَا ve baʹzılar eyitti: قَصْعٌ [ḵaṡʹ] nâka gevişin ihrâc edip ağzın doldurmaktır. Ve fi’l-hadîsi: “أَنَّهُ خَطَبَهُمْ عَلَى رَاحِلَتِهِ وَأَنَّهَا لَتَقْصَعُ بِجِرَّتِهَا” Ve Ebû ʹUbeyde eyitti: قَصْعُ جِرَّةٍ [ḵaṡʹu cirret] cirreyi ziyâde çiynemektir, yaʹnî gevişi muhkem çiynemektir, dişleri birbirine zamm etmekle. Ve Ebû ʹUbeyde bunu قَصْعُ قَمْلَةٍ [ḵaṡʹu ḵamlet]ten iʹtibâr etti ki قَصْعُ قَمْلَةٍ [ḵaṡʹu ḵamlet] biti sıkıp öldürmektir. Ve

قَصْعٌ [ḵaṡʹ] Susuzluğu izâle kılmağa dahi derler; yukâlu: قَصَعَ الْمَاءُ عَطَشَهُ إِذَا أَذْهَبَهُ وَسَكَّنَهُ Ve

قَصْعٌ [ḵaṡʹ] Bir kimseyi tahkîr etmeğe dahi derler. Ve

قَصْعٌ [ḵaṡʹ] Sille ile bir kimsenin başına vurmağa dahi derler; tekûlu: قَصَعْتُ هَامَتَهُ إِذَا ضَرَبْتَهَا بِبُسْطِ كَفِّكَ Ve

قَصْعٌ [ḵaṡʹ] Yiğitlikten behremend olmamağa derler; yukâlu: قَصَعَ اللهُ شَبَابَهُ أَيْ قَلَّلَ خَيْرَهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı