ḵaḋâ΄ ~ قَضَاءٌ

Kamus-ı Muhit - قضاء maddesi

اَلْقَضْيُ [el-ḵaḋy] (ḵâf’ın fethi ve ḋâd’ın sükûnuyla) ve

اَلْقَضَاءُ [el-ḵaḋâ΄] (سَخَاءٌ [seḣâ΄] vezninde) ve

اَلْقَضِيَّةُ [el-ḵaḋiyyet] (عَطِيَّةٌ [ʹaṯiyyet] vezninde) Masdarlardır, hükm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَى عَلَيْهِ يَقْضِي قَضْيًا وَقَضَاءً وَقَضِيَّةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا حَكَمَ عَلَيْهِ Ve

قَضِيَّةٌ [ḵaḋiyyet] İsm olur hükûmet maʹnâsına; cemʹi قَضَايَا [ḵaḋâyâ]dır, فَعَالَى [faʹâlâ] vezninde ki maksûrdur. Ve bunun aslı فَعَائِلُ [feʹâ΄il]dir, kalb-i mekânla فَعَالَى [feʹâlâ] olmuştur. Ve

قَضَاءٌ [ḵaḋâ΄] Sunʹ ve kâr maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَضَى الشَّيْءَ إِذَا صَنَعَهُ Ve bir nesneyi bir adama lâzım kılmak, ḩatm ve îcâb maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَاهُ عَلَيْهِ إِذَا حَتَمَهُ عَلَيْهِ وَأَوْجَبَهُ Ve beyân eylemek maʹnâsınadır; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿مِنْ قَبْلِ أَنْ يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ﴾ أَيْ يُبَيَّنَ إِلَيْكَ Ve mevt maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَضَى الرَّجُلُ إِذَا مَاتَ Gûyâ ki emr-i dünyâsını fasl ve katʹ eyledi. Ve kezâ yukâlu: قَضَى نَحْبَهُ إِذَا مَاتَ Burada نَحْبٌ [naḩb] نَذْرٌ [nežr] maʹnâsına ahz olunursa ʹuhdesinde nezr gibi lâzım olan mevti edâ eyledi demek olur. Ve عَلَى ile sılalanırsa katl maʹnâsına olur; yukâlu: ضَرَبَهُ فَقَضَى عَلَيْهِ إِذَا قَتَلَهُ Gûyâ ki onun işini fasl ve katʹ edip fârig olmuş olur. Ve bir me΄mûle dil-hâh üzere nâ΄il olup onu kemâle yetiştirmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَى وَطَرَهُ إِذَا أَتَمَّهُ وَبَلَغَهُ Ve ʹahd ve peymânı mutazammın vasiyyet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَى عَلَيْهِ عَهْدًا إِذَا أَوْصَاهُ Ve infâz-ı ʹahd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَى عَلَيْهِ عَهْدًا إِذَا أَنْفَذَهُ Ve bir emr ve haberi mahalline eriştirmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَى إِلَيْهِ إِذَا أَنْهَاهُ ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَلِكَ الْأَمْرَ﴾ أَيْ أَنْهَيْنَاهُ إِلَيْهِ وَأَبْلَغْنَاهُ ذَلِكَ Ve ödemek, edâ΄ maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَى غَرِيمَهُ دَيْنَهُ إِذَا أَدَّاهُ

Vankulu Lugatı - قضاء maddesi

اَلْقَضَايَا [el-ḵaḋâyâ] (ḵâf’ın fethi ve elifin kasrıyla) Cemʹidir, فَعَالَى [faʹâlâ] vezni üzere. Ve bunun aslı فَعَائِلُ dir, kalb-i mekânla فَعَالَى [faʹâlâ] olmuştur; yukâlu: قَضَى فُلَانٌ إِذَا حَكَمَ Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَقَضَى رَبُّكَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ﴾ (الإسراء، 23) Ve gâh olur قَضَا [ḵaḋâ] ferâg maʹnâsına da gelir; tekûlu: قَضَيْتُ حَاجَتِي Ve

قَضَا [ḵaḋâ] Katl maʹnâsına da gelir; tekûlu: ضَرَبَهُ فَقَضَى عَلَيْهِ أَيْ قَتَلَهُ مَكَانَهُ كَأَنَّهُ فَرَغَ مِنْهُ Ve قَضَى نَحْبَهُ dahi derler, öldü maʹnâsına ki müddet-i ʹömründen fârig oldu demek olur. Ve نَحْبٌ [naḩb] nûn’un fethi ve ḩâ΄-i mühmelenin sükûnuyla müddet maʹnâsına. Ve gâh olur edâ maʹnâsına da gelir ve eriştirmek maʹnâsına da gelir; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ﴾ (الإسراء، 4) ve kavluhu taʹâlâ: ﴿وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَلِكَ الْأَمْرَ﴾ (الحجر، 66) أَيْ اَنْهَيْنَاهُ إِلَيْهِ وَأَبْلَغْنَاهُ ذَلِكَ Ve gâh olur geçmek maʹnâsına da gelir. Ferrâ eyitti: Bârî taʹâlânın ﴿ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ﴾ (يونس، 71) kavlinde إِمْضُوا إِلَيَّ maʹnâsınadır, nitekim قَضَى فُلَانٌ derler مَاتَ ve مَضَى maʹnâsına. Ve gâh olur قَضَاءٌ [ḵaḋâ΄] sunʹ ve takdîr maʹnâsına gelir; yukâlu: قَضَاهُ إِذَا صَنَعَهُ وَقَدَّرَهُ Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ﴾ (فصلت 12) ve minhu اَلْقَضَاءُ واْلقَدَرُ Ve

قَضَاءٌ [ḵaḋâ΄] Söz geçirip hâcet bitirmeğe dahi derler; yukâlu: قَضَى اللُّبَانَةَ إِذَا أَنْفَذَهَا Ve لُبَانَةٌ [lubânet] hâcete derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı