Lâkin Miṡbâḩ’ta der ki نَابٌ [nâb]-ı insân müzekkerdir, mâ-dâm bu ismle zikr olundukça. Pes bu, lafzına nazar edip ve mü΄ellif سِنٌّ [sinn] maʹnâsını iʹtibâr eylemiş olur. Ve İbn Sînâ’dan nakl eder ki bir hayvânda نَابٌ [nâb] ile قَرْنٌ [ḵarn] müctemiʹ olmaz. İntehâ. Ve
نَابٌ [nâb] Yaşlı, koca nâkaya denir. Bunun cemʹi أَنْيَابٌ [enyâb] gelir ve نُيُوبٌ [nuyûb] gelir ve نِيبٌ [nîb] gelir nûn’un kesriyle. Ve
نَابٌ [Nâb] Esâmîdendir: Nâb b. Ḩuneyf ki ashâbdan ʹİtbân b. Mâlik’in vâlidesi olan Leylâ hatunun pederidir. Ve
نَابٌ [nâb] Bir kavm ve cemâʹatin ulusuna ve aʹyân ve mihterine ıtlâk olunur; yukâlu: هَذَا نَابُ الْقَوْمِ أَيْ سَيِّدُهُمْ
اَلْأَنْيَابُ [el-enyâb] (hemzenin fethi ve nûn’un sükûnuyla) ve
اَلنُّيُوبُ [en-nuyûb] (zammeteynle) نَابٌ [nâb]ın cemʹidir. Ve
نَابٌ [nâb] Kavmin ulusuna dahi derler; yukâlu: هَذَا نَابُ الْقَوْمِ أَيْ سَيِّدُهُمْ Ve
نَابٌ [nâb] Nâkanın yaşlısına dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı