اَلْكَبْرَةُ [el-kebret] (kâf’ın fethiyle) ve
اَلْمَكْبَرَةُ [el-mekberet - el-mekburet] (mîm’in fethi ve bâ’nın fethi ve zammıyla) ve
اَلْمَكْبِرُ [el-mekbir] (مَنْزِلٌ [menzil] vezninde) İsmlerdir, yaşlılığa denir; yukâlu: عَلَتْ فُلاَنًا كَبْرَةٌ وَمَكْبَرَةٌ وَمَكْبِرٌ أَيْ أَسَنَّ Kâle fi’l-Esâs: عَلَتْهُ الْكَبْرَةُ وَالْمَكْبَرَةُ أَيْ عُلُوُّ السِّنِّ
اَلْكُبْرُ [el-kubr] (kâf’ın zammıyla) ve
اَلْكِبْرَةُ [el-kibret] (kâf’ın kesriyle) ve
اَلْإِكْبِرَّةُ [el-ikbirret] (hemzenin ve bâ’nın kesri ve râ’nın teşdîdiyle ve baʹzen hemze meftûh olur) ve
اَلْكُبُرُّ [el-kuburr] ve
اَلْكُبُرَّةُ [el-kuburret] (kâf’ların ve bâ’ların zammı ve râ’nın teşdîdiyle) أَكْبَرُ [ekber] maʹnâsınadırlar, gerek sinn ve gerek kadr cihetiyle olsun. ʹAlâ-kavlin kavm ve akâribine nisbet-i neseb cihetiyle أَقْعَدُ [aḵʹad] yaʹnî cedd-i ekberine âbâ-i kalîle vesâtetiyle müntesib olana denir ki mefâhirdendir; yukâlu: هُوَ كُبْرُهُمْ وَكُبْرَتُهُمْ وَإِكْبِرَّتُهُمْ وَكُبُرُّهُمْ وَكُبُرَّتُهُمْ أَيْ أَكْبَرُهُمْ أَوْ أَقْعَدُهُمْ بِالنَّسَبِ
اَلْكَبْرَةُ [el-kebret] (kâf’in fethi ve bâ’nın sükûnuyla) İsmdir, yaşlılık maʹnâsına; yukâlu: عَلَتْ فُلَانًا كَبْرَةٌ
اَلْكِبْرَةُ [el-kibret] (kâf’ın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) Bir kimsenin evlâdının âhiri olmak; yukâlu: فُلَانٌ كِبْرَةُ وَلَدِ أَبَوَيْهِ إِذَا كَانَ آخِرُهُمْ يَسْتَوِي فِيهِ الْوَاحِدُ وَالْجَمْعُ وَالْمُؤَنَّثُ Ebû ʹUbeyd eyitti: ʹArabların bu kavli هُمْ عِجْزَةُ وَلَدِ أَبَوَيْهِ dedikleri gibidir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı