el-ilvâ΄ ~ اَلْإِلْوَاءُ

Kamus-ı Muhit - الإلواء maddesi

اَلْإِلْوَاءُ [el-ilvâ΄] (hemzenin kesriyle) Bu dahi başı bir tarafa çevirip eğmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى بِرَأْسِهِ إِذَا أَمَالَ Ve deve kuyruğunu beri öte salıp oynatmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَتِ النَّاقَةُ بِذَنَبِهَا إِذَا حَرَّكَتْ Ve لِوَى [livâ] dediği zikri âtî kumluğa varmak maʹnâsınadır; tekûlu: أَلْوَيْنَا أَيْ صِرْنَا إِلَى لِوَى الرَّمْلِ Ve bir kimsenin tarlada olan ekininin dâneleri az tutmakla hafîf olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَلْوَى الرَّجُلُ إِذَا خَفَّ زَرْعُهُ Ve bayrak şukkası dikmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى فُلَانٌ إِذَا خَاطَ لِوَاءَ الْأَمِيرِ Ve çok temennî eder olmak maʹnâsınadır. Bunda لَوْ [lev] kelimesinden mutasarrıftır ki temennî içindir; yukâlu: أَلْوَى زَيْدٌ إِذَا أَكْثَرَ التَّمَنِّي Ve لَوِيَّةٌ [leviyyet] dedikleri taʹâm yemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى الرَّجُلُ إِذَا أَكَلَ اللَّوِيَّةَ Ve el ile yâ sevble işâret eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى بِثَوْبِهِ إِذَا أَشَارَ Ve ot solmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى الْبَقْلُ إِذَا ذَوِيَ Ve bir adamın hakkını inkâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى بِحَقِّهِ إِذَا جَحَدَهُ إِيَّاهُ Ve bir nesneyi alıp iletmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى بِهِ إِذَا ذَهَبَ بِهِ Ve sâ΄ire tagallüble bir nesneyi kendi nefsine tahsîs ve îsâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى بِمَا فِي الْإِنَاءِ إِذَا اسْتَأْثَرَ بِهِ وَغَلَبَ عَلَى غَيْرِهِ Ve bir nesneyi kapıp nâ-bedîd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَتْ بِهِ الْعُقَابُ إِذَا طَارَتْ بِهِ Ve helâk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى بِهِمُ الدَّهْرُ Ve bir adamın kelâmını maksûdu olmayan semte çevirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَلْوَى بِكَلَامِهِ إِذَا خَالَفَ بِهِ عَنْ جِهَتِهِ Ve refʹ-i livâ΄ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى اللِّوَاءَ إِذَا رَفَعَهُ Ve yerin otluğu kurumak yâ solmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَلْوَى النَّبْتُ إِذَا صَارَ لَوِيًّا

Vankulu Lugatı - الإلواء maddesi

اَلْإِلْوَاءُ [el-ilvâ΄] (hemzenin kesri ve elifin meddiyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: لَوَى رَأْسَهُ وَأَلْوَى بِرَأْسِهِ إِذَا أَمَالَ وَأَعْرَضَ Ve Bârî taʹâlânın ﴿وَإِنْ تَلْوُوا أَوْ تُعْرِضُوا﴾ (النساء، 135) kavlinde ki vâveyn’ledir, İbn ʹAbbâs eyitti: Murâd kâdîdir ki ehad-ı hasmeyn için öbüründen iʹrâz eder. Ve vâv-ı vâhide ile ve zamm-ı lâm’la dahi kırâ΄at etmişlerdir وَلِيتُ den müştakk olmak üzere. Mucâhid eyitti: maʹnâ إِنْ تَلْوُوا الشَّهَادَةَ فَتُقِيمُوهَا اَوْ تُعْرِضُوا عَنْهَا فَتَتْرُكُوهَا demektir. Ve

لَيٌّ [leyy] ve

إِلْوَاءٌ [ilvâ΄] Nâka kuyruğın salmağa dahi derler; yukâlu: لَوَتِ النَّاقَةُ ذَنَبَهَا وَأَلْوَتْ بِذَنَبِهَا إِذَا حَرَّكَتْهُ Hemze ile oldukta bâ’yla istiʹmâl olunur. Ve

لَيٌّ [leyy] Bir kimseyi gayrılar üzerine ihtiyâr etmek maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: لَوَيْتُهُ عَلَيْهِ إِذَا عَطَفْتَ Ve

إِلْوَاءٌ [ilvâ΄] Kum tükendiği yere dâhil olmağa dahi derler; yukâlu: أَلْوَى الْقَوْمُ إِذَا صَارُوا إِلَى لِوَى الرَّمْلِ وَسَيَجِيءُ تَفْسِيرُ لِوَى الرَّمْلِ إِنْ شَاءَ اللهُ وَيُقَالُ أَلْوَيْتُمْ فَانْزِلُوا Ve

إِلْوَاءٌ [ilvâ΄] Bir kimsenin hakkın alıp gitmeğe dahi derler; yukâlu: أَلْوَى فُلَانٌ بِحَقِّي إِذَا ذَهَبَ بِهِ Ve mutlakan alıp gitmeğe dahi derler; yukâlu: أَلْوَتْ بِهِ عَنْقَاءُ مُغْرِبٍ أَيْ ذَهَبَتْ بِهِ Ve مُغْرِبٌ [muġrib] mîm’in zammı ve râ’nın kesriyledir. Ve

إِلْوَاءٌ [ilvâ΄] Bir kimse giysisin tahrîk edip işâret etmeğe dahi derler; yukâlu: أَلْوَى بِثَوْبِهِ إِذَا لَمَعَ وَأَشَارَ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı