اَلتَّوْقِيتُ [et-tevḵît] (تَفْعِيلٌ [tefʹîl] vezninde) Bu dahi bir nesne için vakt tahdîd ve taʹyîn eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: وَقَّتَهُ كَذَا تَوْقِيتًا إِذَا قَدَّرَ لَهُ حِينًا Ve minhu kavluhu taʹâlâ: “وَإِذَا الرُّسُلُ وُقِّتَتْ” وَقُرِئَ أُقِّتَتْ وَالْعَرَبُ تُعَاقِبُ بَيْنَ الْهَمْزَةِ وَالْوَاوِ كَقَوْلِهِمْ وُكِّدَتْ وَأُكِّدَتْ وَقَرَأَ أَبُو جَعْفَرٍ بِالْوَاوِ وَتَخْفِيفِ الْقَافِ وَفِي رِوَايَةٍ عَنْهُ وُوقِتَتْ عَلَى زِنَةِ فُوعِلَتْ مِنَ الْمُوَاقَتَةِ قَالَ الْبَيْضَاوِيُّ فِي تَفْسِيرِهِ أَيْ عُيِّنَ لَهَا وَقْتُهَا الَّذِي يَحْضُرُونَ فِيهِ لِلشَّهَادَةِ عَلَى اْلأُمَمِ بِحُصُولِهِ فَإِنَّهُ لاَ يَتَعَيَّنُ لَهُمْ قَبْلَهُ أَوْ بُلِّغَتْ مِيقَاتُهَا الَّذِي كَانَتْ تَنْتَظِرُهُ Burada تَوْقِيتٌ [tevḵît] iki gûne tefsîr olunmuştur: Şıkk-ı evvele göre tahdîd ve taʹyîn-i vakt ile ve şıkk-ı sânîye göre bir şey΄i vakt-i mahdûduna müntehî kılmak ile müfesserdir. Evvele göre zevât üzere bi-dûni’l-izmâr vâkiʹ olmaz ve sânîye göre vâkiʹ olur. Vech-i evvelde جَعَلَ الشَّيْءَ ظَرْفًا لِنَفْسِهِ şâ΄ibesi olmakla sânîden ercahtır.
اَلتَّوْقِيتُ [et-tevḵît] (ʹalâ-vezni اَلتَّكْرِيم [et-tekrîm]) Vaktleri taʹyîn etmek; yukâlu: وَقَّتُّهُ لِيَوْمِ كَذَا Yaʹnî “Ben onu taʹyîn ettim, filân gün için.” أَجَّلْتُهُ dedikleri gibi. Ve kuri΄e: “وَإِذَا الرُّسُلُ أُقِتَتْ” (المرسلات 11) وَ”وُقِتَتْ” مُخَفَّفَةً Ve “أُقِّتَتْ” dahi lügattır, mislu: وُجُوه [vucûh] ve أُجُوه [ucûh].
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı