el-ḣuṡûmet ~ اَلْخُصَومَةُ

Kamus-ı Muhit - الخصومة maddesi

اَلْخُصُومَةُ [el-ḣuṡûmet] (ḣâ’nın zammıyla) İsmdir, cedel ve nizâʹ maʹnâsınadır; yukâlu: كُنَّا فِي خُصُومَةٍ أَيْ جَدَلٍ Ve مُفَاعَلَةٌ [mufâʹalet]ten masdar olur, bir adam ile çekişmek maʹnâsına; مُخَاصَمَةٌ [muḣâṡamet] gibi, pes خُصُومَةٌ [ḣuṡûmet] bu bâbda nevâdirden olur ve bâb-ı mezbûr mugâlebede istiʹmâl olunur; yukâlu: خَاصَمَهُ مُخَاصَمَةً وَخُصُومَةً فَخَصَمَهُ يَخْصِمُهُ خَصْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي أَيْ جَادَلَهُ فَغَلَبَهُ وَهُوَ شَاذٌّ Yaʹnî bâb-ı mugâlebeden galebe maʹnâsını mutazammın olan fiʹl elbette bâb-ı evvelden gelmek muttarid iken bunda bâb-ı sânîden gelmekle kıyâstan hâricdir. Maʹlûm ola ki فَاعَلْتُهُ فَفَعَلْتُهُ bâbında yaʹnî mugâlebe bâbında hurûf-ı halktan ʹârî olan fiʹlin muzâriʹi zammeye redd olunur, عَالَمْتُهُ فَعَلِمْتُهُ أَعْلَمُهُ denir. Ve harf-i halkı müştemil olursa bâb-ı sâlisten olur, فَاخَرَهُ فَفَخَرَهُ يَفْخَرُهُ denir; sahîh olan bâbların cümlesinde hâl böylecedir. Ve eger muʹtell olursa وَجَدْتُ ve بِعْتُ ve رَمَيْتُ ve خَشِيتُ ve سَعَيْتُ gibi. Bunların cümlesinde kesreye redd olunur, meger ki muʹtell vâvî yaʹnî ecvef ve nâkıs vâvî ola, o sûrette zammeye redd olunur, رَاضَيْتُهُ فَرَضَوْتُهُ أَرْضُوهُ ve خَاوَفَنِي فَخُفْتُهُ أَخُوفُهُ gibi. Ammâ bu nizâʹ ve cidâl maʹnâsını mutazammın olan bâbda cârî olmaz, meselâ نَازَعْتُهُ فَنَزَعْتُهُ demezler, zîrâ غَلَبْتُهُ lafzıyla istignâ hâsıl olmuştur, pes mâ-nahnu fîhte فَخَصِمَهُ يَخْصِمُهُ ʹunvânı ki bâb-ı sânîdendir, kıyâsen ve istiʹmâlen şâzz olur; zîrâ kıyâsta bâb-ı evvele redd olunup ve istiʹmâlde خَصَمَهُ yerine غَلَبَهُ lafzı îrâd olunmak lâzımdır.

Vankulu Lugatı - الخصومة maddesi

اَلْخُصَومَةُ [el-ḣuṡûmet] (zammeteynle) İsmdir. Ve bâb-ı mugâlebeden خَاصَمْتُ فُلَانًا فَخَصَمْتُهُ أَخْصِمُهُ derler, kesrle أَخْصُمُهُ demezler zammla, pes bu şâzz olur; ve minhu kara΄e Ḩamze: “تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخْصُمُونَ” (يس، 49) Ve şâzz olduğunun vechi budur ki فَاعَلْتُهُ فَفَعَلْتُهُ bâbında muzâriʹ zamme redd olunur, yaʹnî bâb-ı evvele redd olunur, kaçan onda hurûf-ı halktan biri olmasa. Ve hurûf-ı halktan biri olsa bâb-ı sâlisten olur, her bâbda hâl böyledir, kaçan o bâb sahîhten olsa; tekûlu: عَالَمْتُهُ فَعَلَمْتُهُ أَعْلُمُهُ بِالضَّمِّ وَفَاخَرْتُهُ فَفَخَرْتُهُ أَفْخَرُهُ بِالْفَتْحِ Ve ammâ kaçan bâb-ı muʹtellden olsa وَجَدْت ve بِعْتُ ve رَمَيْتُ ve خَشِيتُ ve سَعَيْتُ gibi, bunların cemîʹinde kesre redd olunur, meger ki ecvef-i vâvî yâ nâkıs-ı vâî ola ki bu dem mazmûm olur; tekûlu: رَاضَيْتُهُ فَرَضَوْتُهُ أَرْضُوهُ ve خَاوَفَنِي فَخُفْتُهُ أَخُوفُهُ Ammâ bu her yerde cârî olmaz, meselâ نَازَعْتُهُ فَنَزَعْتُهُ demezler, zîrâ غَلَبْتُهُ lafzı ile istignâ hâsıl olmuştur, ammâ şol kimse ki Ḵur΄ân-ı ʹazîmde يَخَصِّمُونَ kırâ΄at etmiştir, murâd يَخْتَصِمُونَ dur, tâ’yı ṡâd’a kalb edip idgâm ettikten sonra hareketin ḣâ’ya nakl etmiştir. Ve baʹzılar hareketi nakl etmeyip ḣâ’yı meksûr etmişlerdir, ictimâʹ-ı sâkineynden ötürü, zîrâ sâkin tahrîk olunsa, kesrle tahrîk olunur. Ve Ebû ʹAmr ḣâ’nın hareketin ihtilâs eder, yaʹnî hareket-i gayr-ı mütemeyyiz ile kırâ΄at eyler, cemʹ beyne’s-sâkineyn lahn olduğu için.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı