اَلْفَارِسُ [el-fâris] Atlıya denir, süvâr maʹnâsına; tekûlu: رَأَيْتُ فَارِسًا أَيْ رَاكِبَ فَرَسٍ Ve bu لاَبِنٌ [lâbin] ve تَامِرٌ [tâmir] gibi nisebiyyedir ki sâhib-i feres demektir. Cemʹi şâzz olarak فَوَارِسُ [fevâris]tir, zîrâ müzekker-i ʹâkılda fevâʹil, fâʹiletin cemʹi olur. Ve فَارِسٌ [fâris] ʹumûm üzere müstaʹmeldir; yaʹnî hemân râkib-i feres olana mahsûs değildir, belki katır ve sâ΄ir zî-hâfir olanların mecmûʹunda istiʹmâl olunur; fe-yukâlu: مَرَّ فَارِسٌ عَلَى بَغْلٍ وَعَلَى كُلِّ ذِي حَافِرٍ Pes bu taglîb üzere olur. Ve baʹzılar ata tahsîs eylediler. Ve
فَارِسٌ [fâris] Arslana ıtlâk olunur. Ve
فَوَارِسُ [Fevâris] (cemʹ bünyesiyle) Dehnâ’da niçe kumsala ıtlâk olunur.
اَلْفَارِسُ [el-fâris] (râ’nın kesriyle) لَابِنٌ [lâbin] ve تَامِرٌ [tâmir] gibi فَرَسٌ [feres] sâhibi maʹnâsınadır. Ve فَارِسُ النَّظِرِ [fârisu’n-nazar] ehl-i firâset maʹnâsına da gelir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı