اَلْقُرُوحُ [el-ḵurûḩ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve
اَلْقَرَحُ [el-ḵaraḩ] (فَرَحٌ [feraḩ] vezninde) Bütün tırnaklı dâbbe azısını yarıp قَارِحٌ [ḵâriḩ] olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَرَحَ الْفَرَسُ قُرُوحًا وَقَرِحَ قَرَحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ وَالرَّابِعِ إِذَا صَارَ قَارِحًا ʹAlâ-kavlin قُرُوحٌ [ḵurûḩ] ve قَرَحٌ [ḵaraḩ] dâbbe-i mezkûrenin dişleri bi’l-cümle bütün tamâm olmak yâhûd رَبَاعِيَةٌ [rebâʹiyet] dedikleri dişlerin öte yanında olan dişi düşürmek maʹnâsınadır. Ve رَبَاعِيَةٌ [rebâʹiyet] ön dişlerin ensesinde olan dört diştir ki onun ensesinde olan diş düştükten sonra yerinde azı dişi nâbit olur. Bunların mecmûʹunun merciʹi birdir.
اَلْقَرْحُ [el-ḵarḩ] ve
اَلْقُرُوحُ [el-ḵurûḩ] (ḵâf’ın fethiyle evvelde ve zammeteynle sânîde) Cemʹdir. Ve
قَرْحٌ [ḵarḩ] (ḵâf’ın fethiyle) Yaralamağa dahi derler; yukâlu: قَرَحَهُ قَرْحًا إِذَا جَرَحَهُ جَرْحًا Ve
قَرْحٌ [ḵarḩ] Bir nesneyi hakla karşılamaktır; yukâlu: قَرَحَهُ بِالْحَقَّ قَرْحًا إِذَا اسْتَقْبَلَهُ بِهِ Ve
قُرُوحٌ [ḵurûḩ] Bütün tırnaklı davarın dişi tamâm bitmek. Ve bu beş senede tamâm olur; yukâlu: قَرَحَ الْحَافِرُ قُرُوحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve
قُرُوحٌ [ḵurûḩ] Nâkanın hamli zâhir olmağa dahi derler; yukâlu: قَرَحَتِ النَّاقَةُ قَرْحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا اسْتَبَانَ حَمْلُهَا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı