el-metn ~ اَلْمَتْنُ

Kamus-ı Muhit - المتن maddesi

اَلْمَتْنُ [el-metn] (mîm’in fethi ve tâ-yı fevkiyyenin sükûnuyla) Cimâʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَتَنَ الْمَرْأَةَ مَتْنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا نَكَحَهَا Ve yemîn eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَتَنَ الرَّجُلُ إِذَا حَلَفَ Ve vurmak ʹalâ-kavlin pek vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَتَنَهُ إِذَا ضَرَبَهُ أَوْ شَدِيدًا Ve bir semte gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَتَنَ فُلَانٌ إِذَا ذَهَبَ فِي الْأَرْضِ Ve bir nesneyi sündürüp uzatmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَتَنَ الشَّيْءَ إِذَا مَدَّهُ Ve

مَتْنٌ [metn] Toprağı pek ve yüksekçe arza denir ki sırt taʹbîr olunur; مَتْنَةٌ [metnet] dahi denir; yukâlu: نَزَلُوا فِي مَتْنٍ مِنَ الْأَرْضِ وَمَتْنَةٍ وَهِيَ مَا صَلُبَتْ مِنْهَا وَارْتَفَعَتْ [Ve] مَتْنُ كِتَابٍ [metnu kitâb] ve مَتْنُ نَهَارٍ [metnu nehâr] makûlesi bundan me΄hûzdur. Ve

مَتْنُ السَّهْمِ [metnu’s-sehm] Okun yeleğinden vasatına varınca kadar yerinden ʹibârettir. Ve

مَتْنٌ [metn] Sulb ve kavî ve dayangan adama denir; yukâlu: رَجُلٌ مَتْنٌ أَيْ صُلْبٌ Ve

مَتْنَا الظَّهْرِ [metna’ż-żahr] (tesniye bünyesiyle) İki taraflı arka kemiklerini kaplayan ʹuzvlardır ki arkanın iki geçesinden ʹibârettir, sırt taʹbîr olunur, omuz başlarından kalça başlarına varınca sağlı sollu sırtlardan ʹibârettir. Bu maʹnâda müzekker ve mü΄ennes olur. Ve

مَتْنٌ [metn] Kezâlik masdar olur, koç kısmını enemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَتَنَ الْكَبْشَ مَتْنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا شَقَّ صَفْنَهُ وَاسْتَخْرَجَ بَيْضَهُ بِعُرُوقِهَا Ve bir adamın sırtına vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَتَنَ فُلَانًا إِذَا ضَرَبَ مَتْنَهُ Ve bir adamı bir gün tamâm gezdirip yürütmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَتَنَ بِهِ إِذَا سَارَ بِهِ يَوْمَهُ أَجْمَعَ

Vankulu Lugatı - المتن maddesi

اَلْمَتْنُ [el-metn] (mîm’in fethi ve tâ’nın sükûnuyla) Şol yerdir ki berk ola. Ve yüksek ola. Ve

مَتْنَا الظَّهْرِ [metne’ż-żahr] Arka kemiğin örten et ve sinir ki sağında ve solunda vâkiʹ olur; tezkîri ve te΄nîsi câ΄izdir. Ve

مَتْنٌ [metn] Arkaya vurmağa dahi derler; tekûlu: مَتَنْتُ الرَّجُلَ مَتْنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا ضَرَبْتَ مَتْنَهُ Ve

مَتْنُ السَّهْمِ [metnu’s-sehm] Okun yeleğinden aşağısıdır, ortasına varınca. Ve

مَتْنٌ [metn] Berk olan recüle dahi derler; yukâlu: رَجُلٌ مَتْنٌ مِنَ الرِّجَالِ أَيْ صُلْبٌ Ve

مَتْنٌ [metn] Bir gün tamâm seyr etmeğe de derler; yukâlu: مَتَنَ بِهِ مَتْنًا إِذَا سَارَ بِهِ يَوْمَهُ أَجْمَعُ Ve

مَتْنٌ [metn] Koçun hâyesin yarıp yumurtasın ve damarların çıkarmağa dahi derler; tekûlu: مَتَنْتُ الْكَبْشَ إِذَا شَقَقْتَ صَفَنَهُ وَاسْتَخْرَجْتَ بَيْضَتَهُ بِعُرُوقِهَا Ve صَفَنٌ [ṡafen] ṡâd-ı mühmelenin ve fâ’nın fethiyle hâye derisine derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı