اَلْمَنَامُ [el-menâm] ve
اَلْمَنَامَةُ [el-menâmet] (mîm’lerin fethiyle) İsm-i mekânlardır, hâb-gâh maʹnâsına; yukâlu: هَذَا مَنَامُهُ وَمَنَامَتُهُ أَيْ مَوْضِعُ نَوْمِهِVe
مَنَامَةٌ [menâmet] Kadifeye ıtlâk olunur; tekûlu: رَأَيْتُهُ يَقْعُدُ عَلَى الْمَنَامَةِ أَيِ الْقَطِيفَةِ Ve sed ve seki taʹbîr olunan sofaya ıtlâk olunur, hâb-gâh olduğu için; yukâlu: أَتَيْتُهُ وَهُوَ قَاعِدٌ عَلَى الْمَنَامَةِ أَيِ الدُّكَّانِ
اَلْمَنَامَةُ [el-menâmet] (mîm’in fethiyle) Kadîfe dedikleri uzun saçaklı kilimdir ki onu örtünürler. Ve
مَنَامَةٌ [menâmet] Dükkâna dahi derler. Ve bu makâmda sâhib-i Ṡurâḩمَنَامَةٌ [menâmet] “cây-ı hâb u pister” demiştir. Ve sâhib-i Muhežžeb “kilîm ki şeb pûşend” demiştir. Cevherî’nin قَطِيفَةٌ ile tefsîrine ve îrâd ettiği şiʹre kavl-i sânî evfaktır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı