اَلْوَطْءُ [el-vaṯ΄] (vâv’ın fethi ve ṯâ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi ayakla basıp çiğnemek maʹnâsınadır; yukâlu: وَطِئَهُ يَطَؤُهُ وَطْئًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا دَاسَهُ ve yukâlu: هُمْ أَيْ بَنُو فُلاَنٍ يَطَؤُهُمُ الطَّرِيقُ يَعْنِي يَنْزِلُونَ بِقُرْبِهِ فَيَطَؤُهُمْ أَهْلُهُ Yaʹnî “Filân cemâʹat yola yakın mahalle nüzûl edip orada yurt edinmeleriyle iyâb u zehâb eden ebnâ-i sebîl kendileri pâymâl ederler.” Pes kelâm-ı mezbûr mecâz-ı mürsel yâhûd mecâz fi’l-hazf kabîlindendir. Ve
وَطْءٌ [vaṯ΄]Cimâʹ eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: وَطِئَ الْمَرْأَةَ إِذَا جَامَعَهَا Ve bir nesneyi hâzırlamak تَهْيِئَةٌ [tehyi΄et] maʹnâsınadır; yukâlu: وَطَأَهُ وَطْئًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا هَيَّأَهُ Ve yastık ve döşek makûlesini düzeltip yumuşatmak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: وَطَأَهُ أَيْ دَمَّثَهُ وَسَهَّلَهُ
اَلْوَطْءُ [el-vaṯ΄] (vâv’ın fethi ve ṯâ’nın sükûnuyla) Basmak; yukâlu: وَطِئْتُ الشَّيْءَ بِرِجْلٍ وَطْئًا Ve cimâʹ etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: وَطِئَ الرَّجُلُ امْرَأَتَهُ [ Ve] يَطَأُ فِيهِمَا Yaʹnî ikisi de bâb-ı râbiʹdendir, vâv sâkıt olmuştur muzâriʹden يَسَعُ den sâkıt olduğu gibi, müteʹaddî olduklarından ötürü, zîrâ فَعِلَ-يَفْعَلُ bâbı ki fâ’sı muʹtell ola elbette lâzım gelir, fiʹlân-ı mezbûrân vaktâ ki müteʹaddî geldiler ise sâ΄ir ahavâtına muhâlefet olundu, hazf-i vâv’la.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı