ḩaff ~ حَفٌّ

Kamus-ı Muhit - حف maddesi

اَلْحَفُّ [el-ḩaff] (ḩâ’nın fethiyle) Bıyığı ve saçı diplerinden kırkmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَفَّ شَارِبَهُ وَرَأْسَهُ حَفًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَحْفَاهُمَا Ve

حَفٌّ [ḩaff] ve

حِفَافٌ [ḩifâf] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) ʹAvret yüzünün tüyünü yolmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَفَّتِ الْمَرْأَةُ وَجْهَهَا مِنَ الشَّعْرِ حَفًّا وَحِفَافًا إِذَا قَشَرَتْهُ Ve

حَفٌّ [ḩaff] مِنْسَجٌ [minsec] maʹnâsınadır ki çulhaların tarağıdır. Sermin ağacına حَفَّةٌ [ḩaffet] denir hâ’yla. Ve

حَفٌّ [ḩaff] Bir cins ak ve kılçıklı balığın adıdır. Ve ize denir, أَثَرٌ [ešamp;er] maʹnâsına, ke-mâ se-yuzkeru. Ve bir nesnenin çevresini devr ve ihâta eylemek maʹnâsınadır ki kuşatmak taʹbîr olunur; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ﴾ الآية Ke-mâ se-yuzkeru. Ve yukâlu: حَفَّهُ بِالشَّيْءِ حَفًّا إِذَا أَحَاطَ بِهِ Ve eyzan minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ﴾ أَيْ جَعَلْنَا النَّخْلَ مُطِيفَةً بِأَحِفَّتِهِمَا أَيْ جَوَانِبِهِمَا Ve minhu’l-meselu: “مَنْ حَفَّنَا أَوْ رَفَّنَا فَلْيَقْتَصِدْ” أَيْ مَنْ طَافَ بِنَا وَاعْتَنَى بِأَمْرِنَا وَخَدَمَنَا وَمَدَحَنَا فَلاَ يَغْلُوَنَّ Yaʹnî “Bizim çevremize muhabbet vechiyle dolanıp bize riʹâyet ve umûrumuza iʹtinâ ve himmet ve hizmet ve medh gibi izhâr-ı taʹʹlluk u husûsiyyet edenler vech-i iʹtidâl üzere olup medh ve taʹzîmde haddi tecâvüz eylemesinler.” Ve رَفٌّ [reff] hizmet ve riʹâyet eylemek maʹnâsınadır; ve minhu kavluhum: “مَا لَهُ حَافٌّ وَلاَ رَافٌّ” ve “ذَهَبَ مَنْ كَانَ يَحُفُّهُ وَيَرُفُّهُ” Ve yekûlûne: حَفَّتْهُمُ الْحَاجَةُ أَيْ هُمْ مَحَاوِيجُ Yaʹnî “Cümlesi muztarr ve muhtâclardır.”

Vankulu Lugatı - حف maddesi

اَلْحِفَافُ [el-ḩifâf] (ḩâ’nın kesriyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: حَفَّتِ الْمَرْأَةُ وَجْهَهَا مِنَ الشَّعْرِ تَحُفُّهُ حَفًّا وَحِفَافًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve

حَفٌّ [ḩaff] Bir nesnenin etrâfın devr etmeğe dahi derler; yukâlu: حَفُّوا حَوْلَهُ يَحُفُّونَ حَفًّا أَيْ طَافُوا بِهِ وَاسْتَدَارُوا Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿وَتَرَى الْمَلٰئِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ﴾ (الزمر، 75) Ve

حَفٌّ [ḩaff] Setr etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: حَفَّهُ بِالشَّيْءِ يَحُفُّهُ كَمَا يُحَفُّ الْهَوْدَجُ بِالثِّيَابِ Ve

حَفٌّ [ḩaff] Hizmet etmeğe dahi derler; yukâlu: مَنْ حَفَّنَا أَوْ رَفَّنَا فَلْيَقْتَصِدْ” Yaʹnî “Bize hizmet eden yâhûd mahabbet eden ve riʹâyet eden doğruluk üzere etsin.” Ve

حَفٌّ [ḩaff] Bir kimseyi hâcet muztarr kılmağa dahi derler; yukâlu: حَفَّتْهُمُ الْحَاجَةُ تَحُفُّهُمْ إِذَا كَانُوا مَحَاوِيجَ ve

حَفٌّ [ḩaff] Kırkmağa dahi derler bir haysiyyetle ki tırâş mesâbesinde ola; yukâlu: حَفَّ شَارِبَهُ وَرَأْسَهُ يَحِفُّ حَفًّا إِذَا أَحْفَاهُ Ve إِحْفَاءٌ [iḩfâ΄] bir nesneyi dibinden kırkmaktır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı