اَلسَّلَبُ [es-seleb] (fethateynle) Selb olunan nesneye denir, faʹal bi-maʹnâ mefʹûldür. Birinin arkasından soyulup alınan esvâb ve edevât gibi. Cemʹi أَسْلاَبٌ [eslâb] gelir. Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîs: “مَنْ قُتِلَ قَتِيلاً فَلَهُ سَلَبُهُ” أَيْ مِنْ ثِيَابٍ وَسِلاَحٍ وَدَابَّةٍ Ve
سَلَبٌ [seleb] Bir nevʹ şecer ismidir ki be-gâyet uzun olur. Ve bir nebât adıdır. Ve
سَلَبُ الذَّبِيحَةِ [selebu’ž-žebîḩat] Zebh olunan hayvânın yüzülen derisine ve pâçasına ve işkenbesine ıtlâk olunur. Ve
سَلَبُ الْقَصَبَةِ [selebu’l-ḵaṡabet] Kamışın kabuğundan ʹibârettir. Ve
سَلَبٌ [seleb] Mukl ağacından hâsıl olan lîfe denir. Ve Yemen’e mahsûs bir şecerin kabuğuna denir ki ondan ip ve urgan ittihâz olunur. Medîne-i münevvere’de olan سُوقُ السَّلاََّبِينَ [sûḵu’s-sellâbîn] bundandır. Ve
سَلَبٌ [seleb] Masdar olur, سِلاَبٌ [silâb] giymek maʹnâsınadır; yukâlu: سَلِبَ الرَّجُلُ سَلَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا لَبِسَ السِّلاَبَ ke-mâ se-yuzkeru.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı