اَلسَّمْتُ [es-semt] (sîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) Yola denir, tarîk maʹnâsına; yukâlu: أَلْزَمَ هَذَا السَّمْتَ أَيِ الطَّرِيقَ Ve ehl-i hayr olan zâtın emr-i dînde olan hey΄etine ve hüsn-i sîretine ıtlâk olunur; ve minhu hadîsu ʹÖmer: “فَيَنْظُرُونَ إِلَى سَمْتِهِ وَهَدْيِهِ” أَيْ إِلَى هَيْئَتِهِ وَمَنْظَرِهِ فِي الدِّينِ Ve hads ve zan ve tahmînle bir yolu tutup gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَتَ فُلاَنٌ سَمْتًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا سَارَ عَلَى الطَّرِيقِ بِالظَّنِّ Ve
سَمْتٌ [semt] Kezâlik masdar olur, akvâl ve efʹâlde ve mezheb ve sîrette güzel sülûk eylemek maʹnâsına; yukâlu: سَمَتَ الرَّجُلُ سَمْتًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا نَحَا حُسْنَ النَّحْوِ Ve bir nesneye kasd ve âhenk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَتَ الشَّيْءَ وَسَمَتَ نَحْوَهُ إِذَا قَصَدَهُ Ve bir kimseye bir kelâmın yâhûd bir tedbîr ve re΄yin vech ve tarîkini tehyi΄e ve teshîl eylemek maʹnâsınadır ki onu tezgâhlamak taʹbîr olunur; yukâlu: سَمَتَ لَهُمْ سَمْتًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا هَيَّأَ لَهُمْ وَجْهَ الْكَلاَمِ وَالرَّأْيِ Ve muhaddisînden Yûnus b. Ḣâlid es-Semtî ki سَمْتٌ [Semt]e mensûbdur, hey΄eti ve emr-i dînde hüsn-i sîreti bâʹis-i nisbetidir.
اَلسَّمْتُ [es-semt] (sîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) Tarîk maʹnâsına. Ve kasd etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: سَمَتَ يَسْمُتُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ أَيْ قَصَدَ Ve
سَمْتٌ [semt] Ehl-i hayr hey΄etine dahi derler; yukâlu: مَا أَحْسَنَ سَمْتَهُ أَيْ هِدْيَهُ Ve هِدْيٌ [hidy] hâ’nın kesriyle ve fethiyle sîret maʹnâsınadır. Ve
سَمْتٌ [semt] Zann ve gümânla gezmeğe dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı