sellet ~ سَلَّةٌ

Kamus-ı Muhit - سلة maddesi

اَلسَّلَّةُ [es-sellet] (sîn’in fethiyle ve kesriyle) Binâ-i merre ve binâ-i nevʹdir, ism dahi olur, kılıç sıyırmağa denir; tekûlu: أَتَيْنَاهُمْ عِنْدَ السَّلَّةِ أَيْ عِنْدَ اسْتِلَالِ السُّيُوفِ Ve

سَلَّةٌ [sellet] سَلٌّ [sell] marazına denir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve bir nesneyi nihânîce usûlle çalıp uğurlamaya denir, hamurdan kıl çekmek gibi; yukâlu: أَخَذَهُ بِالسَّلَّةِ أَيِ السَّرِقَةِ الْخَفِيَّةِ Ve içine ekmek ve sâ΄ir nesne kodukları sepete ve tablaya ve kelatire denir; cemʹi سِلَالٌ [silâl] gelir sîn’in kesriyle, niteki سَلٌّ [sell] dahi denir hâ’sız; yukâlu: وَضَعَهُ فِي السَّلِّ وَالسَّلَّةِ أَيِ الْجُونَةِ Ve

سَلَّةٌ [sellet] At kısmı pek çok seğirtmekten nâşî yâhûd tökeziyip yıkılmaktan nâşî içerisinde öykeni şişmekle o şişkinlikten soluyarak har har alıp vermek hâletine denir, üzerine çul atıp beri öte gezdirerek terletmedikçe o hâlet mündefiʹ olmaz; yukâlu: سَكَنَتْ سَلَّةُ الْفَرَسِ وَهُوَ ارْتِدَادُ الرَّبْوِ فِي جَوْفِهِ مِنْ كَبْوَةٍ يَكْبُوهَا Ve

سَلَّةٌ [sellet] Bir dikişi iki iğne ile iki kat sırımla dikmeğe denir ki kırba ve gön makûlesini öylece dikerler. Ve havuzda yâhûd mancana gibi büyük küplerde olan ʹayb ve rahne ve sakta yâhûd havuzun duvarı olan taşların aralıklarında olan yarık ve çatlak makûlesi sakta denir.

Vankulu Lugatı - سلة maddesi

اَلسَّلَّةُ [es-sellet] (sîn’in fethi ile) Kezâlik kılıç sıyırmak; yukâlu: أَتَيْنَاهُمْ عِنْدَ السَّلَّةِ أَيْ عِنْدَ اسْتِلَالِ السُّيُوفِ Ve

سَلَّةٌ [sellet] Uğrulamağa dahi derler, سَرِقَةٌ [seriḵat] maʹnâsına; yukâlu: لِي فِي بَنِي فُلَانٍ سَلَّةٌ Ve

سَلَّةٌ [sellet] Ziyâde seğirtmeğe dahi derler; yukâlu: فَرَسٌ شَدِيدُ السَّلَّةِ ve yukâlu: خَرَجَتْ سَلَّتُهُ عَلَى الْخَيْلِ Ve

سَلَّةٌ [sellet] Ekmek kodukları sepete dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı