اَلسَّمَاوَةُ [es-semâvet] (sîn’in fethiyle) Erkek dişi üzere aşmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَا الْفَحْلُ سَمَاوَةً إِذَا تَطَاوَلَ عَلَى شَوْلِهِ Ve سَمَاوَةُ الْبَيْتِ [semâvetu’l-beyt] evin çardağına ve şirvânına denir. Ve bir nesnenin şahs ve kâlıbına denir; tekûlu: رَأَيْتُ سَمَاوَتَهُ أَيْ شَخْصَهُ Ve
سَمَاوَةُ [Semâvet] Kûfe ile Şâm beyninde bir mevziʹdir. Ve bu عَوَاصِمُ [ʹAvâṡim]den değildir, niteki Cevherî ʹAvâṡim’den demekle vehm eyledi. Şârih der ki bir سَمَاوَةُ [Semâvet] dahi vardır ki ʹAvâṡim’dendir.
اَلسَّمَاوَةُ [es-semâvet] (sîn’in fethi ile) Erkek dişi üzere hamle kılmak; yukâlu: سَمَا الْفَحْلُ سَمَاوَةً إِذَا سَطَا عَلَى شَوْلِهِ Ve شَوْلٌ [şevl] şîn-i muʹcemenin fethiyle nâkalar maʹnâsına. Ve
سَمَاوَةُ [semâvet] Her nesnenin şahsına dahi derler. Ve
سَمَاوَةُ الْبَيْتِ [semâvetu’l-beyt] Evin sakfına dahi derler. Ve
سَمَاوَةُ [Semâvet] Nâhiye-i ʹAvâsım’da berriyyeden bir yerin dahi adıdır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı