اَلْقَبْعُ [el-ḵabʹ] (طَبْعٌ [ṯabʹ] vezninde) ve
اَلْقِبَاعُ [el-ḵibâʹ] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Hinzîr kısmı burnunu öttürüp horuldatmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَعَ الْخِنْزِيرَ قَبْعًا وَقِبَاعًا إِذَا نَخَرَ Ve
قَبْعٌ [ḵabʹ] Har har solumak maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَعَ الرَّجُلُ قَبْعًا إِذَا انْبَهَرَ Ve tulumun yâhûd kırbanın ağzını içine kıvırıp su içmek, ʹalâ-kavlin kırbanın emziğini ağıza alıp içmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَعَ الْمَزَادَةَ إِذَا ثَنَى فَمَهَا إِلَى دَاخِلٍ فَشَرِبَ مِنْهَا أَوْ أَدْخَلَ خُرْبَتَهَا فِي فِيهِ فَشَرِبَ Niteki kırbanın ağzını taşra kıvırıp içmeye قَمْعٌ [ḵamʹ] derler, ke-mâ se-yuzkeru. Ve
قَبْعٌ [ḵabʹ] Haykırmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَعَ إِذَا صَاحَ Ve fîl seslenmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَعَ الْفِيلُ إِذَا صَاتَ Ve ʹörf-i şerʹde قَبْعٌ [ḵabʹ] secdede başı yere diker gibi eğmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَبَعَ فِي السُّجُودِ إِذَا طَأْطَأَ رَأْسَهُ Şârih der ki savâb olan فِي الرُّكُوعِ ʹunvânında olmaktır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı