ḵabîl ~ قَبِيلٌ

Kamus-ı Muhit - قبيل maddesi

اَلْقَبِيلُ [el-ḵabîl] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Bu dahi ebe kadına denir. Ve ʹayân ve âşikâre maʹnâsınadır; ke-mâ se-yuzkeru. Ve kefîl maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ قَبِيلٌ لَهُ أَيْ كَفِيلٌ Ve bir kavmin kethudâsına denir; yukâlu: هُوَ قَبِيلُ الْقَوْمِ أَيْ عَرِيفُهُمْ Ve zâmin maʹnâsınadır; yukâlu: صَارَ قَبِيلًا لَهُ أَيْ ضَامِنًا Mü΄ellif gerçi mâddesinde ضَامِنٌ [ḋâmin]i كَفِيلٌ [kefîl] ile tefsîr eylemiştir, lâkin burada zâhiren kefâleti eʹamm iʹtibâr etmiştir. Ve

قَبِيلٌ [ḵabîl] Hatunun zevcine ıtlâk olunur. Ve tavâ΄if-i muhtelifeden müctemiʹ üç nefer ve ondan ziyâde cemâʹate denir, Zenc ve Rûm ve ʹArab adamları gibi. Ve gâh olur ki asl-ı vâhidden olanlara da ıtlâk olunur. Ve baʹzen bir pederin evlâdından olanlara da denir; cemʹi قُبُلٌ [ḵubul] gelir, عُنُقٌ [ʹunuḵ] vezninde tekûlu: رَأَيْتُ قَبِيلًا مِنَ النَّاسِ وَهِيَ جَمَاعَةٌ مِنَ الثَّلَاثَةِ فَصَاعِدًا مِنْ أَقْوَامٍ شَتَّى وَقَدْ يَكُونُ مِنْ نَجْرٍ وَاحِدٍ وَرُبَّمَا كَانُوا مِنْ أَبٍ وَاحِدٍ Ve hatun eğirdiği ipliği bükerken önüne doğru çektiği tele denir; ve minhu’l-meselu: “هُوَ مَا يَعْرِفُ قَبِيلًا مِنْ دَبِيرٍ” Burada قَبِيلٌ [ḵabîl] zikr olunan teldir ve دَبِيرٌ [debîr] onun mukâbilidir. Ve baʹzılar burada قَبِيلٌ [ḵabîl]i Rabb-i müteʹâl hazretlerine tâʹat ve دَبِيرٌ [debîr]i maʹsiyet ile tefsîr eylediler. Yâhûd قَبِيلٌ [ḵabîl]den murâd kumar okunun fâ΄iz olanı ve دَبِيرٌ [debîr] hâ΄ib olanıdır yâhûd قَبِيلٌ [ḵabîl]den murâd ayakkabıdan ayak girdiği yerin baş parmak tarafına gelen ve دَبِيرٌ [debîr] serçe parmağa gelen yeridir yâhûd قَبِيلٌ [ḵabîl] bükülen ipten ve iplikten göğüse doğru çekilen tel ve دَبِيرٌ [debîr] geriye defʹ olunan teldir, niteki zikr olundu yâhûd قَبِيلٌ [ḵabîl] bükümün iç yüzü ve دَبِيرٌ [debîr] taşra yüzüdür yâhûd قَبِيلٌ [ḵabîl] evvelki büküm ve دَبِيرٌ [debîr] en sonraki bükümdür yâhûd قَبِيلٌ [ḵabîl] kulağın esfeli ve دَبِيرٌ [debîr] aʹlâsıdır yâhûd قَبِيلٌ [ḵabîl] pamuğa ve دَبِيرٌ [debîr] ketene denir yâhûd işbu مَا يَعْرِفُ قَبِيلًا مِنْ دَبِيرٍ kavlinde kezâlik مَا يَعْرِفُ قِبَالًا مِنْ دِبَارٍ kavlinde ki كِتَابٌ [kitâb] veznindedir, قَبِيلٌ [ḵabîl]den murâd شَاةٌ مُقَابَلَةٌ ve دَبِيرٌ [debîr]den murâd شَاةٌ مُدَابَرَةٌ tir, ke-mâ se-yuzkeru yâhûd قَبِيلٌ [ḵabîl]den murâd bir kimseye teveccüh edip gelen ve دَبِيرٌ [debîr]den murâd ona arka verip giden adamdır yâhûd مَا يَعْرِفُ نَسَبَ أُمِّهِ مِنْ نَسَبِ أَبِيهِ maʹnâsınadır ki “Vâlidesinin soyunu pederinin soyundan fark ve temyîze kudreti yoktur” demektir. Nisvânın şehveti sadrından nebʹ eylediğine mebnî vâlideye قَبِيلٌ [ḵabîl] ıtlâk olunup ve ricâlin zahrından neş΄et eylediği için دَبِيرٌ [debîr] ile kinâye olundu. Ve

قَبِيلٌ [Ḵabîl] Bir recül ismidir.

Vankulu Lugatı - قبيل maddesi

اَلْقَبِيلُ [el-ḵabîl] (ḵâf’ın fethi ve bâ’nın kesri ve meddiyle) Ebe, قَابِلَةٌ [ḵâbilet] maʹnâsına. ve

قَبِيلٌ [ḵabîl] Kefîl. Ve bir cemâʹatin kethudâsına dahi derler. Ve

قَبِيلٌ [ḵabîl] Şol üç yâ dahi ziyâde olan kimselere derler ki tavâ΄if-i muhtelifeden cemʹ olur, Rûmla Zencden ve ʹArabdan cemʹ olan gibi. Ve

قَبِيلٌ [ḵabîl] Şol ipliktir ki eğiren ʹavret eğirirken onu kendiye çeker. Bu cihetten مَا يَعْرِفُ قَبِيلًا مِنْ دَبِيرٍ derler, önin ardın bilmez demek mahallinde.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı