naḋḩ ~ نَضْحٌ

Kamus-ı Muhit - نضح maddesi

اَلنَّضْحُ [en-naḋḩ] (nûn’un fethi ve ḋâd-ı muʹcemenin sükûnuyla) Su serpmek ve sulamak maʹnâsınadır; yukâlu: نَضَحَ الْبَيْتَ نَضْحًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا رَشَّهُ Ve bir mikdârca su ile susuzluğunu nevʹan teskîn eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: نَضَحَ عَطَشَهُ إِذَا سَكَّنَهُ Ve içip kanmak, ʹalâ-kavlin kanmaktan dûn içmek maʹnâsınadır ki bunlarda mecâzdır, ciğerine su serpmiş olur; yukâlu: نَضَحَ الرَّجُلُ إِذَا رَوِيَ أَوْ شَرِبَ دُونَ الرِّيِّ ضِدٌّ Lâkin ihtilâfa mebnî olmakla zıddiyyeti müsellem değildir. Ve ekin ve eşcâr makûlesini sakkâ devesiyle suvarmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَضَحَ النَّخْلَ إِذَا سَقَاهَا بِالسَّانِيَةِ Ve bir adama ok serpmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَضَحَ فُلاَنًا بِالنَّبْلِ إِذَا رَمَاهُ Ve ağaç yaprakları zuhûrunda yarılmak maʹnâsınadır ki yaprak yarmak taʹbîr olunur. Bu dahi mecâzdır, gûyâ ki ağaç yaprakları serpmiş olur; yukâlu: نَضَحَ الشَّجَرُ إِذَا تَفَطَّرَ لِيَخْرُجَ وَرَقَهُ Ve tâze ekin sünbülesi özlenmeğe başlamak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَضَحَ الزَّرْعُ إِذَا ابْتَدَأَ الدَّقِيقُ فِي حَبِّهِ وَهُوَ رَطْبٌ Ve tebevvül ederken uyluklara bevl dokundurmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَضَحَ بِالْبَوْلِ عَلَى فَخِذَيْهِ إِذَا أَصَابَهُمَا بِهِ Ve sepette olan hurmâları boşaltıp saçmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَضَحَ الْجُلَّةَ إِذَا نَثَرَ مَا فِيهَا Ve bir musallat nesneyi savup defʹ eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَضَحَهُ عَنْهُ أَيْ ذَبَّهُ وَدَفَعَهُ Ve

نَضْحٌ [naḋḩ] ve

تَنْضَاحٌ [tenḋâḩ] (tâ’nın fethiyle) Kırbadan su sızmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَضَحَتِ الْقِرْبَةُ نَضْحًا وَتَنْضَاحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا رَشَحَتْ Ve göz pınar gibi yaş fışkırtmak maʹnâsınadır ki bunlarda mecâzdır; yukâlu: نَضَحَتِ الْعَيْنُ إِذَا فَارَتْ بِالدَّمْعِ

Vankulu Lugatı - نضح maddesi

اَلنَّضْحُ [en-naḋḩ] (nûn’un fethi ve ḋâd’ın sükûnuyla) Su saçmak; yukâlu: نَضَحْتُ الْبَيْتَ أَنْضِحُهُ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Kaçan ki evi sulasan. Ve

نَضْحٌ [naḋḩ] Suyu bir mikdâr içip kanmamağa dahi derler; tekûlu: نَضَحَ عَطَشَهُ يَنْضَحُهُ Ve

نَضْحٌ [naḋḩ] Hurmâ ağacın suvarmağa dahi derler; yukâlu: هَذِهِ نَخْلٌ تُنْضَحُ أَيْ تُسْقَى ve yukâlu: مَالُ فُلَانٍ يُسْتَقَى بِالنَّضْحِ وَهُوَ مَصْدَرٌ Ve

نَضْحٌ [naḋḩ] Ok atmağa dahi derler; yukâlu: نَضَحُوهُمْ بِالنَّبْلِ أَيْ رَمَوْهُمْ Ve نَبْلٌ [nebl] nûn’un fethi ve bâ’nın sükûnuyla ok, tîr maʹnâsına; ve yukâlu: إِنْضِحْ عَنَّا الْخَيْلَ Yaʹnî “Bizim cânibimizden ʹaskere ok at.” Ve

نَضْحٌ [naḋḩ] Defʹ etmeğe de derler; yukâlu: نَضَحَ الرَّجُلُ عَنْ نَفْسِهِ إِذَا دَفَعَ عَنْهَا بِحُجَّةٍ Ve

نَضْحٌ [naḋḩ] Bir kimseden defʹ-i şerr etmeğe dahi derler; yukâlu: هُوَ يَنْضِحُ عَنْ فُلَانٍ أَيْ يَذُبُّ عَنْهُ وَيَدْفَعُ Ve

نَضْحٌ [naḋḩ] Ağacın yaprağı çıkması için yarılmasına dahi derler; yukâlu: نَضَحَ الشَّجَرُ إِذَا تَفَطَّرَ لِيَخْرُجَ وَرَقُهُ İbnu’s-Sikkît eyitti: نَضْحٌ [naḋḩ] kırbanın ve küpün sızıp terlemesine dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı