اَلْأَثْنَاءُ [el-ešamp;nâ΄] (hemzenin fethiyle) ثِنْيٌ [šamp;iny] lafzının ki šamp;â-yı meksûre ile cemʹidir, bir nesnenin katına denir; yukâlu: أَثْنَاءُ الشَّيْءِ أَيْ قُوَاهُ وَطَاقَاتُهُ Ve
ثِنْيُ الْحَيَّةِ [šamp;inyu’l-ḩayyet] Yılanın kıvrılıp çöreklenmesine denir yâhûd kıvrımına ve bükümüne denir. Ve
ثِنْيُ الْوَادِي [šamp;inyu’l-vâdî] Derenin burgacına denir; cemʹi أَثْنَاءٌ [ešamp;nâ΄] gelir; yukâlu: أَخَذُوا فِي ثِنْيِ الْوَادِي أَيْ فِي مُنْعَطَفِهِ Ve
ثِنْيُ النَّاقَةِ [šamp;inyu’n-nâḵat] İkinci karında doğurduğu velede denir, kezâlik o nâkaya da ثِنْيٌ [šamp;iny] denir.
اَلْأَثْنَاءُ [el-ešamp;nâ΄] (hemzenin fethi ve elifin meddiyle) Cemʹi; yukâlu: أَثْنَاءُ الشَّيْءِ لِتَضَاعُفِهِ تَقُولُ أَنْفَذْتُ كَذَا أَثْنَاءَ كِتَابِي أَيْ فِي طَيِّهِ Ve إِنْفَاذٌ [infâž] fâ’yla ve žâl-ı muʹceme ile bir nesneyi îsâl etmeğe derler. Ve
ثِنْيٌ [šamp;iny] Derenin ve dağın eğilen yeri, مُنْعَطَفُ الْوَادِي maʹnâsına. Ve
ثِنْيٌ [šamp;iny] İpin katına dahi derler. Ve
ثِنْيٌ [šamp;iny] Şol nâkaya dahi derler ki iki karın doğurmuş ola. Ve ثِنْيُ النَّاقَةِ [šamp;inyu’n-nâḵat] deseler nâkanın ikinci karında doğurduğu veled murâd olur. Ve ʹavrette dahi hâl böyledir; وَلَا يُقَالُ ثِلْثٌ وَلَا فَوْقَ ذَلِكَ Ve sâhib-i Ṡurâḩ, Cevherî’nin اَلثِّنْيُ مِنَ النُّوقِ الَّتِي وَضَعَتْ بَطْنَيْنِ وَثِنْيُهَا وَلَدُهَا وَكَذَلِكَ الْمَرْأَةُ dediği kelâmını fehm etmeyip ثِنْيٌ [šamp;iny] “nâka ve zenî ki be-yek şikem dû zâyed ve yeki ez-du hem-zâd” dediği mahalde galat etmiştir, zîrâ Cevherî’nin بَطْنَيْنِ derken bir karında iki doğmak maʹnâsı murâd olmak ihtimâli yoktur. Ve hem ثِنْيٌ [šamp;iny] veled-i sâniye ıtlâk olunur, mutlak değildir, zîrâ Ḵâmûs’ta إِذَا وَلَدَتْ نَاقَةٌ مَرَّةً ثَانِيَةً فَهِيَ ثِنْيٌ وَوَلَدُهَا ذَلِكَ ثِنْيُهَا demiştir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı