اَلْإِيفَادُ [el-îfâd] (hemzenin kesriyle) Bir adamı elçilikle emîre yâ sultâna göndermek maʹnâsınadır; yukâlu: أَوْفَدَهُ إِلَيْهِ وَعَلَيْهِ إِذَا أَرْسَلَهُ وَفْدًا Ve bir nesne bülend ve mürtefiʹ olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَوْفَدَ الشَّيْءُ إِذَا أَشْرَفَ وَارْتَفَعَ ve minhu: سَنَامٌ مُوفِدٌ أَيْ مُرْتَفِعٌ Ve âhû kısmı kulaklarını dikip başını yukarı tutmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَوْفَدَ الرِّيمُ إِذَا رَفَعَ رَأْسَهُ وَنَصَبَ أُذُنَيْهِ Ve bir nesne üzere havâle ve müşrif olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَوْفَدَ عَلَيْهِ إِذَا أَشْرَفَ عَلَيْهِ Ve sürʹatle gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَوْفَدَ الرَّجُلُ إِذَا أَسْرَعَ Bunların mecmûʹu وِفَادَةٌ [vifâdet]ten me΄hûzdur.
اَلْإِيفَادُ [el-îfâd] (hemzenin kesriyle) Elçi göndermek; yukâlu: أَوْفَدْتُهُ أَنَا إِلَى الْأَمِيرِ أَيْ أَرْسَلْتُهُ Ve
إِيفَادٌ [îfâd] Bir nesnenin üzerine çıkıp havâle olmağa dahi derler; yukâlu li’l-feresi: مَا أَحْسَنَ مَا وَفَدَ حَارِكُهُ Yaʹnî atın umûru yüksek olsa böyle derler. Ve حَارِكٌ [ḩârik] ḩâ΄ ve râ-i mühmeleteyn ile atın umûruna derler. Ve
إِيفَادٌ [îfâd] Sürʹat etmeğe derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı