et-tedvîm ~ اَلتَّدْوِيمُ

Kamus-ı Muhit - التدويم maddesi

اَلتَّدْوِيمُ [et-tedvîm] ve

اَلتَّدْيِيمُ [et-tedyîm] (تَفْعِيلٌ [tefʹîl] veznlerinde) Bunlar da sehâb دِيمَةٌ [dîmet] yağdırmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَوَّمَتِ السَّمَاءُ وَدَيَّمَتْ إِذَا أَمْطَرَتِ الدِّيمَةَ Pes bu vâviyye ve yâ΄iyyedir. Ve kelb kısmı pek uzun uzadı seğirtip gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: دَوَّمَتِ الْكِلَابُ إِذَا أَمْعَنَتْ فِي السَّيْرِ Ve güneş felekte deverân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: دَوَّمَتِ الشَّمْسُ إِذَا دَارَتْ فِي السَّمَاءِ Ve gözün siyâhı ağırşakta döner gibi deverân eder hey΄etinde görünmek maʹnâsınadır ki gözü çark gibi döner taʹbîri zebân-zededir; yukâlu: دَوَّمَتْ عَيْنُهُ إِذَا دَارَتْ حَدَقَتُهَا كَأَنَّهَا فِي فَلْكَةٍ Kezâlik çorbaya yağ kondukta yüzünde kalkan şeklinde deverân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: دَوَّمَ الْمَرَقَةَ إِذَا أَكْثَرَ فِيهَا الْإِهَالَةَ حَتَّى تَدُورَ فَوْقَهَا Ve bir nesneyi yaşartmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَوَّمَ الشَّيْءَ إِذَا بَلَّهُ Ve zaʹferân makûlesi dârûyu suya ıslatmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَوَّمَ الزَّعْفَرَانَ إِذَا دَافَهُ Ve tencere kaynar iken galeyânını teskîn için soğuk su serpmek maʹnâsınadır, ʹalâ-kavlin mutlakan bir nesne ile tencerenin galeyânını teskîn eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: دَوَّمَ الْقِدْرَ إِذَا نَضَحَهَا بِالْمَاءِ الْبَارِدِ لِيَسْكُنَ غَلَيَانُهَا أَوْ كَسَرَ غَلَيَانَهَا بِشَيْءٍ Ve kuş havâda dâ΄ire kurup deverân eylemek maʹnâsınadır ki aylanmak taʹbîr olunur, bâlâya suʹûd için deverân ederek pervâz eder; yukâlu: دَوَّمَ الطَّائِرُ إِذَا حَلَّقَ فِي الْهَوَاءِ Baʹzılar dedi ki تَدْوِيمٌ [tedvîm] kuş kanatlarını oynatmayarak pervâz eylemesinden ʹibârettir; yukâlu: دَوَّمَ الطَّائِرُ إِذَا طَارَ فَلَمْ يُحَرِّكْ جَنَاحَهُ Ve دُوَّامَةٌ [duvvâmet] oynamak maʹnâsınadır; tekûlu: دَوَّمْتُ الدُّوَّامَةَ أَيْ لَعِبْتُهَا

Vankulu Lugatı - التدويم maddesi

اَلتَّدْوِيمُ [et-tedvîm] (ʹalâ-vezni اَلتَّكْرِيم [et-tekrîm]) Dâ΄im olmak; yukâlu: دَوَّمَتِ الشَّمْسُ فِي كَبِدِ السَّمَاءِ يَعْنِي كَأَنَّهَا لَا تَمْضِيVe

تَدْوِيمٌ [tedvîm] Hamr hamrı içen kimsenin başın çigzindirmeğe dahi derler; yukâlu: دَوَّمَتِ الْخَمْرُ شَارِبَهَا إِذَا سَكِرَ فَدَارَ Ve

تَدْوِيمٌ [tedvîm] Çömleğin kaynamasın sâkin kılmağa dahi derler; tekûlu: دَوَّمْتُ الْقِدْرَ إِذَا سَكَّنْتَ غَلَيَانَهَا بِشَيْءٍ مِنَ الْمَاءِ Ve

تَدْوِيمٌ [tedvîm] Bir nesneyi yaş etmeğe dahi derler; tekûlu: دَوَّمْتُ الشَّيْءَ إِذَا بَلَلْتَهُ Ve zaʹferânı terkılmağa dahi derler. Ve Ferrâ eyitti: تَدْوِيمٌ [tedvîm] dili ağızda gezdirmektir, ağız yarı kurumasın diye. Ve

تَدْوِيمُ الطَّيْرِ [tedvîmu’ṯ-ṯayr] Kuşun havâda devr edip aylandırmasıdır, yükselmek için. Ve fusahâdan baʹzı şiʹrinde تَدْوِيمٌ [tedvîm]i yer yüzünde devr edip aylandırmak maʹnâsında dahi istiʹmâl etmiştir ve lâkin Aṡmaʹî ona inkâr edip دَوَّى فِي الْأَرْضِ وَدَوَّمَ فِي السَّمَاءِ derler demiştir. Ve baʹzılar تَدْوِيمٌ فِي الْأَرْضِ [tedvîm fi’l-arḋ]ı savâb görüp تَدْوِيمٌ [tedvîm] دُوَّامَةٌ [duvvâmet]ten müştakktır dâl’ın zammı ve vâv’ın teşdîdiyle demiştir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı