el-ḩicâb ~ اَلْحِجَابُ

Kamus-ı Muhit - الحجاب maddesi

اَلْحَجْبُ [el-ḩacb] (ضَرْبٌ [ḋarb] vezninde) ve

اَلْحِجَابُ [el-ḩicâb] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Setr ve nihân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَجَبَهُ حَجْبًا وَحِجَابًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ اِذَا سَتَرَهُ Ve

حِجَابٌ [ḩicâb] İsm olur, kendisiyle setr olunacak perdeye denir. Cemʹi حُجُبٌ [ḩucub] gelir zammeteynle; yukâlu: دُونَهُ حِجَابٌ وَهُوَ مَا احْتُجِبَ بِهِVe

حِجَابٌ [ḩicâb] Bâdiyede حَرَّةٌ [ḩarret] taʹbîr olunan kara taşlık tepenin munkatıʹ olduğu yere denir. Ve muttariden uzun uzadı râst ve hemvâr olan kumluğa denir. Ve tepesi yüksek dağa denir; yukâlu: قَعَدَ فِي ظِلِّ الْحِجَابِ أَيِ الْجَبَلِ الْمُشْرِفِ Ve

حِجَابُ الشَّمْسِ [ḩicâbu’ş-şems] Güneşin ziyâ ve pertevine yâhûd nâhiye ve cânibine ıtlâk olunur. Ve mutlakan iki nesne beyninde perde ve hâ΄il olan şeye hicâb ıtlâk olunur. Ve

حِجَابٌ [ḩicâb] Zar gibi ince ve yufka etçeğize denir ki insânın iki yanları beyninde muʹtarız ve akciğer ile nefes mecrâsı olan boğurtlağın arasına hâ΄il olur. Bu surette, حِجَابُ الْجَوْفِ [ḩicâbu’l-cevf] dedikleri perdeden ki yürekle batn beyninde hâ΄il olan ince deriden başka olur. Ve

حِجَابٌ [Ḩicâb] Dünyâyı muhît olan cebel-i Ḵâf’tan ötede bir cebel adıdır. Kâle eş-şârih ve bihi fussire kavluhu taʹâlâ: ﴿حَتَّى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ﴾ الآية وَهُوَ جَبَلٌ دُونَ قَافٍ كَانَتِ الشَّمْسُ تَغِيبُ مِنْ وَرَائِهِ Ve

حِجَابٌ [ḩicâb] Maʹâzallâhi taʹâlâ bir kimse müşrik olarak fevt olmak maʹnâsına istiʹmâl olunur ki şeref-i îmândan mahcûb olur; ve minhu hadîsu Ebî Žerr radıyallâhu ʹanhu enne’n-Nebiyye ʹaleyhi’s-salâtu ve’s-selâmu kâle: “إِنَّ اللهَ يَغْفِرُ لِلْعَبْدِ مَا لَمْ يَقَعِ الْحِجَابُ. قِيلَ: يَا رَسُولَ اللهِ وَمَا الْحِجَابُ؟ قَالَ: أَنْ تَمُوتَ النَّفْسُ وَهِيَ مُشْرِكَةٌ”

Vankulu Lugatı - الحجاب maddesi

اَلْحِجَابُ [el-ḩicâb] Perde. Ve kalbe olan perdeye dahi ıtlâk olunur ki kalble sâ΄ir eşyâ beyninde mâniʹ olur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı