el-ḩabv ~ اَلْحَبْوُ

Kamus-ı Muhit - الحبو maddesi

اَلْحَبْوُ [el-ḩabv] (سَهْوٌ [sehv] vezninde) Maʹsûm göğsünü kaldırıp dibi üzere sürünerek yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: حَبَا الصَّبِيُّ حَبْوًا إِذَا مَشَى عَلَى اسْتِهِ وَأَشْرَفَ بِصَدْرِهِ Ve gemi akıp gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَبَتِ السَّفِينَةُ إِذَا جَرَتْ Ve bir nesneyi himâyet edip korumak maʹnâsınadır; yukâlu: حَبَا مَا حَوْلَهُ إِذَا حَمَاهُ وَمَنَعَهُ Ve devâbb ve mevâşî kemâl-i zaʹf u hüzâlden nâşî yerinden kımıldamayıp durgun olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَبَا الْمَالُ إِذَا رَزَمَ فَلَمْ يَتَحَرَّكْ هُزَالًا Ve bir kimsenin bir nesne arkurudan önüne gelmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَبَا الشَّيْءُ لَهُ إِذَا اعْتَرَضَ Ve bir adama ʹivaz ve imtinânsız ʹatiyye vermek maʹnâsınadır; ʹalâ-kavlin ʹâmmdır; yukâlu: حَبَا فُلَانًا إِذَا أَعْطَاهُ بِلَا جَزَاءٍ وَمَنٍّ أَوْ عَامٌّ Ve bir nesne vermeyip mahrûm eylemek maʹnâsına olmakla zıdd olur; yukâlu: حَبَا فُلَانًا إِذَا مَنَعَهُ

اَلْحُبُوُّ [el-ḩubuvv] (سُمُوٌّ [sumuvv] vezninde) Pek yakın olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَبَا الشَّيْءُ يَحْبُو حُبُوًّا إِذَا دَنَا Ve bedende geğrek kemikleri uzayıp iki taraflı birbirine yaklaşmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَبَتِ الشَّرَاسِيفُ إِذَا طَالَتْ فَتَدَانَتْ Ve eyegü kemikleri arkaya yapışmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَبَتِ الْأَضْلَاعُ إِلَى الصُّلْبِ إِذَا اتَّصَلَتْ Ve su akıntıları birbirine çatkın olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَبَا الْمَسِيلُ إِذَا دَنَا بَعْضُهُ مِنْ بَعْضٍ Ve bir kimse yılan gibi elleri ve karnı üzere sürünerek yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: حَبَا الرَّجُلُ إِذَا مَشَى عَلَى يَدَيْهِ وَبَطْنِهِ

Vankulu Lugatı - الحبو maddesi

اَلْحَبْوُ [el-ḩabv] (ḩâ’nın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Oğlan yürümeğe başladıkta oturak yeri üzere sürünmek; yukâlu: حَبَا الصَّبِيُّ عَلَى اسْتِهِ حَبْوًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا زَحَفَ Ve

حَبْوٌ [ḩabv] Bir nesneyi himâyet edip menʹ etmeğe dahi derler; yukâlu: فُلَانٌ يَحْبُو مَا حَوْلَهُ أَيْ يَحْمِيهِ وَيَمْنَعُهُ

اَلتَّحْبِيَةُ [et-taḩbiyet] (ʹalâ-vezni اَلتَّرْبِيَة [et-terbiyet]) Kezâlik himâyet etmek; yukâlu: حَبَّى مَا حَوْلَهُ تَحْبِيَةً Ve

اَلْحُبُوُّ [el-ḩubuvv] (zammeteynle ve vâv’ın teşdîdiyle) Karîb olmağa derler; yukâlu: حَبَوْتُ لِلْخَمْسِينَ إِذَا دَنَوْتَ لَهَا Ve kum yükselmeğe dahi derler; yukâlu: حَبَا الرَّمْلُ إِذَا أَشْرَفَ Ve ok ibtidâ yer üzerinde sıyrılıp nişâna ondan sonra vâsıl olmağa dahi derler; yukâlu: حَبَا السَّهْمُ إِذَا زَلَجَ عَلَى الْأَرْضِ ثُمَّ أَصَابَ الْهَدَفَ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı