اَلدِّقْرَارَةُ [ed-diḵrâret] (dâl’ın kesriyle) Koğuculuğa denir; yukâlu: جَاءَ بِالدِّقْرَارَةِ أَيِ النَّمِيمَةِ Ve muhâlefet ve münâfât maʹnâsınadır; yukâlu: بَيْنَهُمَا دِقْرَارَةٌ أَيْ مُخَالَفَةٌ Ve bed ve nâ-hoş de΄b ve ʹâdete denir. Ve mübâlagaten koğucuya denir; yukâlu: لاَ تُقَرِّبْهُ مَجْلِسَكَ فَإِنَّهُ دِقْرَارَةٌ أَيْ نَمَّامٌ Ve âfet ve dâhiyeye denir. Ve ayağa giydikleri iç dona denir, تُبَّانٌ [tubbân] maʹnâsınadır ki tahrîfle tuman taʹbîr olunur. Ve şalvar ve çakşır makûlesi üst dona denir, سَرَاوِيلُ [serâvîl] maʹnâsına. Ve
دِقْرَارَةٌ [diḵrâret] Husûmet maʹnâsınadır; yukâlu: بَيْنَهُمَا دِقْرَارَةٌ أَيْ خُصُومَةٌ Ve bodur adama denir; yukâlu: رَجُلٌ دِقْرَارَةٌ أَيْ قَصِيرٌ Ve bed ve nâ-hoş söze denir; yukâlu: أَتَى بِدِقْرَارَةٍ أَيْ بِكَلاَمٍ قَبِيحٍ Ve دِقْرَارَةٌ [diḵrâret] lafzının cemʹi دَقَارِيرُ [deḵârîr] gelir.
اَلدِّقْرَارَةُ [ed-diḵrâret] (dâl’ın kesriyle ve ḵâf’ın sükûnuyla) Belâ, dâhiye maʹnâsına. Ve
دِقْرَارَةٌ [diḵrâret] Koğucu maʹnâsına da gelir, nemmâm gibi; yukâlu: رَجُلٌ دِقْرَارَةٌ أَيْ نَمَّامٌ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı