eṯ-ṯavḵ ~ اَلطَّوْقُ

Kamus-ı Muhit - الطوق maddesi

اَلطَّوْقُ [eṯ-ṯavḵ] (فَوْق [fevḵ] vezninde) Huliyyât-ı nisvân envâʹından boyuna taktıkları gerden-bende denir ki ṯâ’nın zammıyla ṯoḵ taʹbîr olunur; yukâlu: لَهَا طَوْقٌ مِنَ الذَّهَبِ وَهُوَ حَلْيٌ لِلْعُنُقِ Ve mutlakan çenber ve halka ve kasnak gibi bir nesnenin çevresine dâ΄iren-mâ-dâr geçirilen şey΄e denir, ona dahi ṯoḵ taʹbîr olunur, değirmen toku gibi; cemʹi أَطْوَاقٌ [aṯvâḵ] gelir; ve minhu’l-meselu: “كَبِرَ عَمْرٌو عَنِ الطَّوْقِ” Vefk ve mikdârından dûn ve kemter nesneye mülâbis olanın hakkında darb olunur. Bu meseli ibtidâ tekellüm eden emîr-i Ḩîre Cežîme el-Ebreş’tir ki mezbûr ʹAmr’ın dayısıdır. Aslı budur ki Cežîme zâtında celîlü’ş-şân olmakla etrâf ümerâ΄ ve mülûkun oğullarını getirtip istihdâm eder idi. ʹAdiyy b. Naḋr dahi o cümleden olup ve be-gâyet hûb ve dil-ber olmakla Cežîme’nin Raḵâşi nâm hemşîresi onun üftâde-i hâli ve âşüfte-i ʹaşk-ı cemâli olmuş idi. Ve ʹAdiyy, Cežîme’ye mahsûs sâkîlik hizmetini eder idi. Bir gün Raḵâşi, ʹAdiyy’e dedi ki “Cežîme’nin ʹişret ve inbisâtı vaktinde ḵâfiyesini düşürüp beni kendiden taleb kıl.” O dahi bir gece ʹâlem-i âbda Cezîme tamâm germî ve tâb bulmakla ʹAdiyy’e “Benden ne matlûb edersen müsâʹade ederim” diye telattuf eyledikte hemşîresinin tezvîci husûsunu niyâz eyledi. Cežîme rûy-i rızâ izhârıyla müsâʹade eylemekle Raḵâşi, Cežîme’nin hûşyâr olduktan sonra keyfiyyet-i mezkûreyi inkâr eyleyeceğini teyakkun eylediğinden hemân o gece ʹAdiyy ile dâd ü sitâda iştigâl ve şugl-ı maʹhûdu ikmâl eylediler. ʹAle’s-sabâh ʹAdiyy ʹarûsâne cedîd ve nefîs libâslar giyip envâʹ-ı tîble mutayyeb olarak pîşgâh-ı Cežîme’de ʹarz-ı endâm eyledikte işbu ʹarûsâne câme-i nâzükâne ile ârâyişinin sebebinden istifsâr eyledikte o dahi gece hemşîresini kendisine tezvîc eylediğini ihbâr eyledi. Cežîme bu vazʹı külliyyen inkâr ve dest-i te΄essüfle ser ve rûyunu darb ve latme ibtidâr ederek hemşîresine teveccüh ve “حَدِّثِينِي وَأَنْتِ غَيْرُ كَذُوبِ|| أَبِحُرٍّ زَنَيْتِ أَمْ بِهَجِينٍ|| أَمْ بِعَبْدٍ وَأَنْتِ أَهْلٌ لِعَبْدٍ || أَمْ بِدُونٍ وَأَنْتِ أَهْلٌ لِدُونِ” kıtʹasıyla hâl ve şânından istifsâr eyledikte o dahi “Sen beni ebnâ-i mülûktan bir küf΄-i kerîme tezvîc eyledin” diye izhâr-ı teşekkür-i bî-şümâr eyledi. Cežîme endîşe-i dûr u dırâz ile hamûş olup bu muʹâmele ʹAdiyy’e münʹakis oldukta havfından vatanı tarafına firâr ve onda ʹâkıbet ʹazm-i dâru’l-karâr eyledi. Beri tarafta Raḵâşi, ʹAdiyy zahrından bir velede hâmil kalıp müddeti inkızâsında bir oğlan doğurdu. Cezîme ismini ʹAmr vazʹ edip ve kendisi evlâd mahrûmu olmakla tebennî edip bir gûne ona mihr ve muhabbet eyledi ki dakîka-i vâhide görmese ârâm edemez idi. Mürûr-ı zamânla ʹAmr yetişip civân oldukta sâ΄ir gılmânlar ile dâ΄imâ Cežîme için mantar devşirmeğe sahrâya ʹazîmet eder idi. Gılmânlar sataştıkları mantarın aʹlâlarını kendileri ekl ve nâçîz makûlesini Cežîme’ye getirirler idi. Lâkin ʹAmr aslâ ekl etmeyip dest-res olduğunu hey΄etiyle alıp getirip “هَذَا جَنَايَ وَخِيَارُهُ فِيهِ || إِذْ كُلُّ جَانٍ يَدُهُ إِلَى فِيهِ” diyerek nazargâh-ı Cežîme’ye ʹarz ve vazʹ eder idi. Bir gün nefîs ve zî-kıymet libâs ve ârâyişle sahrâya ʹâzim olup nâgehân cinn tâ΄ifesi kendisini ihtitâf eylemekle nâ-bedîd olmağın etrâf u eknâf cüst ü cû olunup nâm u nişânı nâ-peydâ olmuştu. Baʹde-müddetin Belḵayn yaʹnî Benu’l-Ḵayn cemâʹatinden Mâlik ve ʹUḵayl ibnâ Fâric nâm birâderler baʹzı tuhaf ve hedâyâ ile Cežîme tarafına emel zımnında müteveccih olmalarıyla güzergâhları olan Semâve türâbında bir vâdiye nüzûl edip kendi maslahatlarına meşgûl iken nâgehân bir taraftan ʹAmr-ı mezbûr peydâ olup kıyâfet-i münkere ile bunların yanlarına gelip oturdu. Sen kimsin diye su΄âl eylediklerinde İbnu’t-Tenûḣiyye diye cevâb eylediler. Bunlar ona iltifât etmeyip yanlarında olan câriyelerine heybeden bize taʹâm ihrâc eyle diye emr eylemeleriyle o dahi çıkarıp itʹâm ederken ʹAmr bana dahi taʹâm ver diye câriyeye işâret eylemekle ona dahi bir mikdâr taʹâm iʹtâ eyledi. Baʹdehu câriye mezbûrlara bâde verirken ʹAmr bâdeden dahi iltimâs eylemekle câriye “لاَ تُطْعِمِ الْعَبْدَ الْكُرَاعَ فَيَطْمَعَ فِي الذِّرَاعِ” demekle mesel olmuştur. Baʹdehu merkûmlar, ʹAmr’ı vech-i tahkîk üzere idrâk eylemeleriyle alıp Cežîme’ye getirdiler. Cežîme, ʹAmr olduğunu yakîn edip dü-dest-i muhabbetle der-âgûş ve takbîl eyledikten sonra vâlidesi yanına irsâl eyledi. Ve Mâlik ile ʹAḵîl’e bunun mukâbilinde benden her ne ki matlûbunuz var ise hâsıldır demekle onlar dahi kendisine nedîm ve musâhib olmayı niyâz eylediler. Bu cihetle ilâ-âhiri’l-ʹömr merkez-i münâdemede ber-karâr oldular. Ve ʹAmr’ı vâlidesi hammâma idhâl ve bedenini tanzîf ve kisvelerini tesrîh edip eğnine mülûkâne libâslar ilbâs ve gerdanına bir mücevher altın طَوْقٌ [ṯavḵ] geçirmekle Cežîme o طَوْقٌ [ṯavḵ]ı gördükte kelâm-ı mezbûru îrâdeyledi. Ve

طَوْقٌ [ṯavḵ] Masdar olur, bir nesneye güç yetip tâkat getirmek maʹnâsına, طَاقَةٌ [ṯâḵat] gibi; yukâlu: طَاقَهُ يَطُوقُهُ طَوْقًا وَطَاقَةً إِذَا قَدَرَ عَلَيْهِ Ve

طَوْقٌ [Ṯavḵ] Esmâdandır: Mâlik b. Ṯavḵ, Hârûnu’r-Reşîd eyyâmı ricâlindendir, Raḩbetu’l-Furât nâm belde sâhibidir.

Vankulu Lugatı - الطوق maddesi

اَلطَّوْقُ [eṯ-ṯavḵ] (ṯâ’nın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Şol nesnedir ki boyuna takarlar gerek demirden olsun ve gerek gayrı nesneden olsun.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı