el-lâm ~ اَللَّامُ

Kamus-ı Muhit - اللام maddesi

اَللَّامُ [el-lâm] (حَالٌ [ḩâl] vezninde) Korkuya denir, aslı لَوْمٌ dir, لَامَةٌ [lâmet] gibi; yukâlu: لَهُ لَامٌ وَلَامَةٌ وَلَوْمٌ أَيْ هَوْلٌ Ve insânın şahs ve kâlıbına denir; tekûlu: رَأَيْتُ لَامَهُ أَيْ شَخْصَهُ Ve yakınlık, kurb maʹnâsınadır. Ve şedîd şey΄e denir. Ve hurûf-ı hecâdan bir harftir, otuz maʹnâya delâletle vârid olur. Harf-i cerr olanı yirmi iki maʹnâya gelir: 1) Lâm-ı istihkâktır; nahvu: اَلْحَمْدُ لِلَّه 2) Lâm-ı ihtisâstır; nahvu: اَلْمِنْبَرُ لِلْخَطِيبِ 3) Lâm-ı temlîktir; nahvu:وَهَبْتُهُ لِزَيْدٍ 4) Şibh-i temlîktir; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿جَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا﴾ 5) Lâm-ı taʹlîldir; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ﴾ ve minhu eyzan kavlu İmri΄ilḵays: “وَيَوْمَ عَقَرْتُ لِلْعَذَارَى مَطِيَّتِي” أَيْ مِنْ أَجْلِ الْعَذَارَى 6) Lâm-ı tevkîdü’n-nefydir; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَمَا كَانَ اللهُ لِيُطْلِعَكُمْ﴾ 7) إِلَى maʹnâsına olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا﴾ أَيْ إِلَيْهَا 8) عَلَى maʹnâsınadır; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا﴾ أَيْ فَعَلَيْهَا ve nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿وَيَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ﴾ أَيْ عَلَى الْأَذْقَانِ 9) فِي maʹnâsınadır; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَمَةِ﴾ أَيْ فِي يَوْمِ الْقِيَامَةِ 10) عِنْدَ maʹnâsınadır; ke-kavlihim: كَتَبْتُهُ لِخَمْسٍ خَلَوْنَ أَيْ عِنْدَ خَمْسٍ مَضَيْنَ أَوْ بَقِينَ Ve buna lâm-ı tarîḣ dahi denir. 11) بَعْدَ maʹnâsınadır; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿أَقِمِ الصَّلَوةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ﴾ أَيْ بَعْدَهُ 12) مَعَ maʹnâsınadır; ke-kavli’ş-şâʹir: “فَلَمَّا تَفَرَّقْنَا كَأَنِّي وَمَالِكًا || لِطُولِ اجْتِمَاعٍ لَمْ نَبِتْ لَيْلَةً مَعَا” أَيْ مَعَ طُولِ اجْتِمَاعٍ 13) Harf-i cerr olan مِنْ maʹnâsınadır; ke-kavlihim: سَمِعْتُ لَهُ صُرَاخًا أَيْ مِنْهُ 14) Teblîg maʹnâsınadır; ke-kavlike: قُلْتُ لَهُ أَيْ بَلَّغْتُهُ 15) عَنْ maʹnâsınadır; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَا سَبَقُونَا إِلَيْهِ﴾ أَيْ عَنِ الَّذِينَ 16) Lâm-ı sayrûrettir ki lâm-ı ʹâkıbet ve lâm-ı me΄âl dahi derler; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا﴾ أَيْ إِنَّمَا مَآلُهُ وَعَاقِبَتُهُ وَمَصِيرُهُ الْعَدَاوَةُ ve ke-kavli’ş-şâʹir: “فَلِلْمَوْتِ تَغْذُو الْوَالِدَاتُ سِخَالَهَا || كَمَا لِخَرَابِ الدَّهْرِ تُبْنَى الْمَساكِنُ” أَيْ عَاقِبَةُ ذَلِكَ 17) Lâm-ı kasem ü taʹaccübdür, yaʹnî taʹaccüb maʹrizinde kaseme delâlet eder. Ve bu lâm ism-i celâle mahsûstur; ke-kavli’ş-şâʹir: “لِلَّهِ يَبْقَى عَلَى الْأَيَّامِ ذُو حَيَدٍ” 18) Kasemden mücerred olan lâm-ı taʹaccübdür; ve yustaʹmelu fî kavlihim: لِلَّهِ دَرُّهُ Ve nidâ΄ makâmında dahi istiʹmâl olunur; ke-kavlike: يَا لِلْمَاءِ بِكَسْرِ اللَّامِ أَيْ يَا قَوْمُ لِلْمَاءِ أَدْعُوكُمْ Ve ammâ şâʹirin işbu: “يَا لَلرِّجَالِ لِيَوْمِ الْأَرْبِعَاءِ أَمَا || يَنْفَكُّ يُحْدِثُ لِي بَعْدَ النُّهَى طَرَبَا” beytinde vâkiʹ lâm’lar cârredir, lâkin müstegâsün bih ile müstegâsün leh beynlerini fark için evvelki lâm’ı meftûh eylediler. 19) Lâm-ı taʹdiyedir; ke-kavlike: مَا أَضْرَبَ زَيْدًا لِعَمْرٍو 20) Lâm-ı tevkîddir ki lâm-ı zâ΄idedir; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿نَزَّاعَةً لِلشَّوَى﴾ ve nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿يُرِيدُ اللهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ﴾ (21 Lâm-ı tebyîndir; ke-kavlike: سَقْيًا لِزَيْدٍ ve kavluhu taʹâlâ: ﴿وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ﴾

Vankulu Lugatı - اللام maddesi

اَللَّامُ [el-lâm] Hurûf-ı zâ΄idedendir.İki nevʹ üzeredir, biri müteharrik ve biri sâkinedir. Ammâ müteharrik olan lâm’lar üçtür: biri lâm-ı emr ve biri lâm-ı te΄kîd ve biri lâm-ı izâfettir. Ammâ lâm-ı emr لِيَقُمْ زَيْدٌ gibi ki bununla gâ΄ibe emr ederler. Ve gâh olur bununla muhâtaba dahi emr ederler. Ve kuri΄e bi-zâlike “فَلْتَفْرَحُوا” (يونس، 58) بِالتَّاءِVe gâh olur şiʹrde lâm-ı emri hazf edip bi-tarîki’l-izmâr ʹamelin bâkî kılarlar. Ve emr-i hâzır lâm’ında dahi hâl öyledir. Ve ammâ lâm-ı te΄kîd beş nevʹ üzeredir: biri lâm-ı ibtidâdır, ke-kavlike: لَزَيْدٌ أَفْضَلُ مِنْ عَمْرٍو Ve biri dahi إِنَّ [inne]-i müşeddede ve muhaffefenin haberine dâhil olandır, ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ﴾ (الفجر، 14) ve ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَإِنْ كَانَتْ لَكَبِيرَةً﴾ (البقرة، 143)Ve biri dahi لَوْ ve لَوْلَا nın cevâbına dâhil olan lâm’dır, ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿لَوْلَا أَنْتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ﴾ (سبأ، 31) ve kavlihi taʹâlâ: ﴿لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا﴾ (الفتح، 25)Ve biri dahi nûn-ı te΄kîd lâhık olmuş muzâriʹe dâhil olan lâm’dır, ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِنَ الصَّاغِرِينَ﴾ (يوسف، 32)Ve biri dahi cevâb-ı kasem olan lâm’dır. Ve te΄kîd lâm’larının cemîʹisi cevâb-ı kasem olmağa sâlih olur, ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَإِنَّ مِنْكُمْ لَمَنْ لَيُبَطِّئَنَّ﴾ (النساء، 72) Pes lâm-ı ûlâ te΄kîd için ve sâniye cevâb-ı kasem içindir, zîrâ kasem bir cümledir ki cümle-i uhrâ ile sılalanır ki o muksemün ʹaleyhdir, sâniye o لَا ile mü΄ekked olsun diye.Ve bu iki cümlenin mâ-beynin bir niçe harf ile rabt ederler ki o harflere nahviyyûn cevâb-ı kasem ile tesmiye ederler. Ve o harflerin biri إِنَّ [inne]-i meksure-i müşeddededir. Ve biri kasem ile cevâbı beynine dâhil olan lâm’dır ki bunların ikisi bir maʹnâyadır, ke-kavlike: وَاللهِ إِنَّ زَيْدًا خَيْرٌ مِنْكَ ve وَاللهِ لَزَيْدٌ خَيْرٌ مِنْكَ ve وَاللهِ لَيَقُومَنَّ زَيْدٌ Kaçan lâm-ı kasemi fiʹl-i muzâriʹe dâhil kılsalar âhirine yâ nûn-ı müşeddede veyâ nûn-ı muhaffefe idhâl ederler, maʹnâ-yı istikbâli te΄kîd edip maʹnâ-yı hâlin ihrâc etmek için.Ve biri dahi meksûre olan إِنْ [in]dir ki muhaffefe ola. Ve bunların ikisi bir maʹnâyadır, ke-kavlike وَاللهِ مَا فَعَلْتُ ve وَاللهِ إِنْ فَعَلْتُ ve وَاللهِ مَا إِنْ فَعَلْتُ بِمَعْنَاهُمَا Ve biri dahi لَا dır ke-kavlike: لَا أَفْعَلُ Ve hılf mahlûfa muttasıl olmaz illâ bu hurûf-ı hamsenin biriyle. Ve gâh olur bunlar lafzdan hazf olunup kelâmda mukadder olurlar. Ammâ lâm-ı izâfet sekiz nevʹ üzeredir: Biri lâm-ı milktir, ke-kavlike: اَلْمَالُ لِزَيْدٍ Ve biri dahi lâm-ı ihtisâstır, ke-kavlike: أَخٌ لِزَيْدٍ Ve biri dahi lâm-ı istigâsedir, ke-kavlike يَا لَلْمَاءِ ki takdîr-i kelâm يَا قَوْمِ لِلْمَاءِ أَدْعُوكُمْ dur, lâm’ı bu makûle yerlerde meftûh kılarlar, müstegâsun bih ile müstegâsun leh beynin fark için “يَا لَلرِّجَالِ لِيَوْمِ الْأَرْبِعَاءِ” gibi. Ve eger müstegâsun bih üzere lâm-ı uhrâ ile ʹatf etsen maʹtûf olan lâm’ı meksûr edersin, iltibâs mündefiʹ olduğu için. Ve biri dahi lâm-ı taʹaccübdür ki meftûhtur ki ke-kavlike يَا لَلْعَجَبِ وَالْمَعْنَى يَا عَجَبُ احْضُرْ فَهَذَا أَوَانُكَ Ve biri dahi lâm-ı ʹillettir كَيْ maʹnâsınadır, ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ﴾ (البقرة، 143) ve ضَرَبْتُهُ لِيَتَأَدَّبَ أَيْ لِكَيْ يَتَأَدَّبَ وَلِأَجْلِ التَّأَدُّبِ Ve biri dahi lâm-ı ʹâkıbettir ki ke-kavlihi “فَلِلْمَوْتِ تَغْذُوا الْوَالِدَاتُ سِخَالَهَا” Yaʹnî “Vâlideler kuzuların mevt için beslerler.” Yaʹnî beslemenin ʹâkıbeti mevttir. Ve biri dahi lâm-ı cahddır ki مَا كَانَ ve لَمْ يَكُنْ den sonra ve bu hemîn nefyden sonra vâkiʹ olur, ke-mâ kâlallâhu taʹâlâ: ﴿وَمَا كَانَ اللهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنْتَ فِيهِمْ﴾ (الأنفال، 33) أَيْ لِأَنْ يُعَذِّبَهُمْ Ve biri dahi lâm-ı ta΄rîhtir, ke-kavlike: كَتَبْتُ لِثَلَاثٍ خَلَوْنَ أَيْ بَعْدَ ثَلَاثٍ Ve ammâ sâkin olan lâm’lar iki nevʹ üzeredir:Biri lâm-ı taʹrîftir, اَلرَّجُلُ gibi. Ve lâm-ı taʹrîf sâkin olduğu için üzerine hemze-i vasl dâhil oldu, onunla ibtidâ sahîh olsun diye,kaçan lâm mâ-kabline muttasıl olsa hemze sâkıt olur. Ve biri dahi lâm-ı emrdir, kaçan lâm-ı emrle ibtidâ olunsa meksûr olur ve eger onun üzerine harf-i ʹatftan bir harf idhâl olunsa onda kesr ve teskîn câ΄iz olur, ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَلْيَحْكُمْ أَهْلُ الْإِنْجِيلِ﴾ (المائدة، 47)

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı