اَلْبَيْضُ [el-beyḋ] (bâ’nın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Cemʹi. Ve ʹArabların “هُوَ أَذَلُّ مِنْ بَيْضَةِ الْبَلَدِ” dedikleri kavllerinde بَيْضَةُ الْبَلَدِ den murâd şol devekuşu yumurtasıdır ki onu terk etmiş ola. Ve بَلَدٌ [beled] fethateynle devekuşu yavru çıkardığı yerdir. Ve
بَيْضَةٌ [beyḋat] Hâya yumurtasına da derler, خُصْيَةٌ [ḣuṡyet] maʹnâsına. Ve her kimsenin havzasına yaʹnî taht-ı zabtında olan nesneye de بَيْضَةٌ [beyḋat] derler. Ve
بَيْضَةُ الْقَوْمِ [beyḋatu’l-ḵavmi] Kavmin fezâsı, sâha maʹnâsına. Ve
بَيْضٌ [beyḋ] Kezâlik şol veremdir ki atın ön ayağında olur, yaʹnî yelden olan şiştir. Aṡmaʹî eyitti: Atın ayağında bu makûle hâlet ʹuyûb-ı sehledendir; yukâlu: بَاضَتْ يَدُ الْفَرَسِ تَبِيضُ بَيْضًا وَبَاضَتِ الطَّائِرَةُ Ve
بَيْضٌ [beyḋ] Issı gâlib olmağa da derler; yukâlu: بَاضَ الْحَرُّ إِذَا اشْتَدَّ Ve çakır dikeninin dikenleri düşmeğe dahi derler; yukâlu: بَاضَتِ الْبُهْمَى إِذَا سَقَطَتْ نِصَالَهَا Ve ʹArabların “سَدَّ ابْنُ الْبِيضِ الطَّرِيقَ” dediklerinin vechi budur ki zamân-ı evvelde إِبْنُ بِيضٍ demekle maʹrûf kimse bir yokuşta nâkasın sinirleyip yolu tutmuş idi ve halâyıkın mürûruna mâniʹ olmuştu.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı