Benû Ṯarf ~ بَنُو طَرْفٍ

Kamus-ı Muhit - بنو طرف maddesi

اَلطَّرْفُ [eṯ-ṯarf] (حَرْفٌ [ḩarf] vezninde) Göze denir, عَيْنٌ [ʹayn] maʹnâsına. Ve bu fi’l-asl masdar olmakla vâhid ve cemʹ olmağa salâhiyyeti için cemʹlenmez. Baʹzılar ʹindinde طَرْفٌ [ṯarf] lafzı basarı câmiʹ ism-i cins olmakla tesniye ve cemʹlenmez, ʹalâ-kavlin أَطْرَافٌ [aṯrâf] üzere cemʹlenir. Ve

طَرْفٌ [ṯarf] Menâzil-i kamerden bir menzil ismidir. Ve o iki kevkebdir ki Esed sûretinin gözleri mesâbesindedir, onun için cebheden mukaddem tulûʹ eder. Ve cebhe Esed sûretinin cebhesi yerindedir ki dört kevkebden ʹibârettir. Menzil-i mezbûr ehl-i takvîm beyninde طَرْفَةٌ [ṯarfet] ile müteʹâreftir. Ve

طَرْفٌ [ṯarf] El ile tabanca vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: طَرَفَهُ طَرْفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا لَطَمَهُ بِيَدِهِ Ve

طَرْفٌ [ṯarf] Soyu pâk kişi-zâde adama denir; yukâlu: رَجُلٌ طَرْفٌ أَيْ كَرِيمٌ Ve her nesnenin gâyet ve müntehâsına denir; yukâlu: طَرْفُ الشَّيْءِ أَيْ مُنْتَهَاهُ Ve

بَنُو طَرْفٍ [Benû Ṯarf] Yemen’de bir kavm ve cemâʹattir. Ve

طَرْفٌ [ṯarf] Sarf ve redd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: طَرَفَهُ عَنْهُ طَرْفًا إِذَا صَرَفَهُ وَرَدَّهُ Ve göz kapağını yummak yâhûd kapaklarını oynatmak maʹnâsınadır; yukâlu: طَرَفَ بَصَرَهُ إِذَا أَطْبَقَ أَحَدَ جَفْنَيْهِ عَلَى الْآخَرِ أَوْ طَرَفَ بِعَيْنِهِ إِذَا حَرَّكَ جَفْنَيْهَا Ve tekûlu’l-ʹArab: مَا بَقِيَتْ مِنْهُمْ عَيْنٌ تَطْرِفُ أَيْ مَاتُوا Ve bu kinâyedir. Ve göze bir nesne dokundurmakla yaşartmak maʹnâsınadır; yukâlu: طَرَفَ عَيْنَهُ إِذَا أَصَابَهَا بِشَيْءٍ فَدَمَعَتْ ve yukâlu: طُرِفَتْ عَيْنُهُ عَلَى الْمَجْهُولِ Şârih der ki mü΄ellif bakmak maʹnâsından müsâmaha eyledi; yukâlu: طَرَفَتِ الْعَيْنُ إِذَا نَظَرَتْ Ve

اَلطِّرْفُ [eṯ-ṯirf] (ṯâ’nın kesriyle) Peder ve mâder taraflarından asîl ve kerîm olan dama denir; cemʹi أَطْرَافٌ [aṯrâf] gelir; yukâlu: هُوَ طِرْفٌ أَيْ كَرِيمُ الطَّرَفَيْنِ Kezâlik iki baştan soy ve pâk-cins olan at ve sâ΄ir hayvâna denir. Bunun cemʹi طُرُوفٌ [ṯurûf] gelir; yukâlu: فَرَسٌ طِرْفٌ وَخَيْلٌ طُرُوفٌ Ve hâssaten cinsi pâk küheylân ata denir, ʹalâ-kavlin iki başı soy ata denir. Ve ʹalâ-re΄yin طِرْفٌ [ṯirf] erkek ata mahsûs vasf-ı hâstır, kısrağa ıtlâk olunmaz; cemʹi طُرُوفٌ [ṯurûf] ve أَطْرَافٌ [eṯrâf] gelir. Ve ʹinde’l-baʹz طِرْفٌ [ṯirf] sâhibinin kısrağı dölünden yetiştirme olmayıp sonradan istitrâf ve istihdâs olunan ata denir; mü΄ennesi طِرْفَةٌ [ṯirfet]tir. Ve

طِرْفٌ [ṯirf] Henüz kapçığında olan nebât ve meyveye denir. Ve sonradan ve yeniden peydâ olunmuş mâla denir, ke-mâ se-yuzkeru; bunda ṯâ’nın zammıyla da lügattır. Ve şol kimseye denir ki bir adam ile ülfetten çabuk usanır olmakla şems-i ʹasr gibi sohbet ve ülfette devâmı olmaya; yukâlu: فُلاَنٌ طِرْفٌ أَيْ لاَ يَثْبُتُ عَلَى صُحْبَةِ أَحَدٍ لِمَلَلِهِ Ve bir otlakta durmayıp otlaktan otlağa nakl eder olan erkek deveye denir; yukâlu: جَمَلٌ طِرْفٌ إِذَا كَانَ يَنْتَقِلُ مِنْ مَرْعًى إِلَى مَرْعًى Ve şerefî kadîm ve zâtî olmayıp hâdis ve ʹarazî olan kimseye denir. Bu maʹnâda gûyâ ki كَتِفٌ [ketif] vezninde طَرِفٌ [ṯarif] lafzından muhaffeftir; yukâlu: رَجُلٌ طِرْفٌ فِي نَسَبِهِ أَيْ حَدِيثُ الشَّرَفِ Ve şol adama denir ki oynak gönüllü olmakla her gördüğü şey΄e meyl ve ragbet edip kendisinin olmasını ârzû eder ola; yukâlu: رَجُلٌ طِرْفٌ أَيِ الرَّغِيبُ الْعَيْنِ لاَ يَرَى شَيْئًا إِلاَّ أَحَبَّ أَنْ يَكُونَ لَهُ Ve

طِرْفُ الْحَدِيثِ [ṯirfu’l-ḩadîšamp;] Şol hatuna denir ki hoş-sohbet ve şîrîn-zebân olmakla kelâmını işitenler bî-ihtiyâr âşüfte ve hâhiş-kâr olular; yukâlu: إِمْرَأَةٌ طِرْفُ الْحَدِيثِ أَيْ حَسَنَةُ الْحَدِيثِ يَسْتَطْرِفُهُ مَنْ سَمِعَهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı