Benû Esaʹd ~ بَنُو أَسْعَدَ

Vankulu Lugatı - بنو أسعد maddesi

سُعُودٌ [suʹûd] (zammeteynle) سَعْدٌ [saʹd]ın cemʹidir. Ve nücûmun سَعْدٌ [saʹd]ı ondur, dördü cedy burcunda ve delv burcundadır ki kamer onlarda nâzil olur ki onun birine سَعْدٌ اَلذَّابِحُ [Saʹdu’ž-Žâbiḩ] derler žâl-ı muʹceme ve bâ-i muvahhade ve ḩâ-i mühmele ile ve birine سَعْدُ بُلَعَ [Saʹdu Buleʹa] derler bâ-i muvahhadenin zammı ve lâm’ın fethi ve ʹayn-ı mühmele ile ve birine dahi سَعْدُ الَأْخَبْيَةِ [Saʹdu’l-Aḣbiyet] derler hemzenin fethi ve ḣâ’nın sükûnu ve bâ’nın kesriyle ve yâ-i müsennâtla ve birine dahi سَعْدُ السُّعُودِ [Saʹdu’s-Suʹûd] derler sîn-i mühmele ve ʹayn-ı mühmelenin zammeleriyle. Bu şol yıldızdır ki münferiddir ziyâde berrâktır ve ammâ şol altı ʹaded yıldız ki menâzil-i kamerden değildir, onların birine سَعْدُ نَاشِرَةَ [Saʹdu Nâşiret] derler nûn’la ve şîn-i muʹceme ve râ-i mühmele ile ve birine سَعْدُ الْمَلِكِ [Saʹdu’l-Melik] ve birine dahi سَعْدُ الْبَهَامِ [Saʹdu’l-Behâm] derler bâ-i muvahhadenin kesriyle ve birine dahi سَعْدُ الْهُمَامِ [Saʹdu’l-Humâm] derler hâ’nın zammıyla ve birine dahi سَعْدُ الْبَارِعِ [Saʹdu’l-Bâriʹ] derler bâ-i muvahhade ve râ΄ ve ʹayn-ı mühmeleteyn ile ve birine dahi سَعْدُ مَطَرٍ [Saʹdu Meṯar] derler mîm’in ve ṯâ-i mühmelenin fethiyle ve râ-i mühmele ile. Ve her سَعْدٌ [saʹd] ki vardır bu zikr olunan سُعُودٌ [suʹûd]dan ikişer yıldızdır ki mâ-beynleri birer arşın mikdârıdır, nazar eden kimseye nisbet ve zikr olunan iki yıldızın her biri öbürüne berâberdir. Ve ammâ سَعْدُ الْأَخْبِيَةِ [Saʹdu’l-Aḣbiyet] üç yıldızdır ki saç ayağı misâlindedir, dördüncü o üç yıldızın birinin altı yanındadır. Ve ʹArab kabîlelerinde سُعُودٌ [suʹûd] çoktur ki onlardan birine سَعْدُ تَمِيمٍ [Saʹdu Temîm] ve سَعْدُ هُذَيْلٍ [Saʹdu Hužeyl] ve سَعْدُ قَيْسٍ [Saʹdu Ḵays] ve سَعْدُ بَكْرٍ [Saʹdu Bekr] derler. Ve fi’l-meseli: “بِكُلِّ وَادٍ بَنُو سَعْدٍ” Bu meselin kâ΄ili Aṡbaṯ b. Ḵurayʹ es-Saʹdî’dir, kavminden tahavvül edip âhar kabâ΄ile intikâl ettikte onları müstahsen görmeyip kavmine rücûʹ etti. Ve “بِكُلِّ وَادٍ بَنُو سَعْدٍ” dedi ve bundan murâdı Saʹd b. Zeyd b. Menât b. Temîm idi, ammâ Saʹdu Bekr أَظْآرٌ [aż΄âr] Nebî idi sallallâhu taʹâlâ ʹaleyhi ve sellem. Ve أَظْآرٌ [aż΄âr] żâ-i muʹceme ve râ-i mühmele ile ظِئْرٌ [żi΄r]in cemʹidir, ücretle emziren kimseler demek olur ki o Saʹd b. Bekr b. Hevâzin’dir. Ve

بَنُو أَسْعَدَ [Benû Esaʹd] ʹArabdan bir cemâʹattir. Ve أَسْعَدُ [esʹad] سُعْدَى [suʹdâ]nın müzekkeridir. Ve ʹArabların meselinde “أَسَعْدٌ أَمْ سَعِيدٌ” dedikleri, bir nesne mahbûb mudur mekrûh mudur mahallinde istiʹmâl olunur meseldir. Ve bu meselin aslı budur ki Saʹd ve Saʹîd, Ḋabbe b. Udd’un oğulları idi, yabana gittiler. Saʹd geldi, Saʹîd nâ-bedîd oldu. Binâ΄en ʹalâ-hâzâ bununla teşe΄΄üm eder oldular.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı