اَلْجَوَائِزُ [el-cevâ΄iz] جَائِزَةٌ [câ΄izet]in cemʹidir ki geçip gidici demektir. Bu münâsebetle cümle ʹindinde mergûb ve matbûʹ olduğundan nâşî diyâr-be-diyâr seyr ve güzerân eden eşʹâr ve emsâle ıtlâk olunur; yukâlu: أَتَى بِجَوَائِزِ الْأَشْعَارِ وَالْأَمْثَالِ وَهِيَ مَا جَازَ مِنْ بَلَدٍ إِلَى بَلَدٍ Ve
جَائِزَةٌ [câ΄izet] Vergiye ıtlâk olunur; yukâlu: أَجَازَهُ بِجَائِزَةٍ سَنِيَّةٍ أَيْ عَطِيَّةٍ Şârihin beyânı üzere vech-i tesmiye budur ki mülûktan biri düşman üzere ʹazm edip ittifâkî beynlerine bir nehr-i hâciz olmakla her kim bu nehrden öte yakaya ʹubûr ederse ona şu kadar ʹatiyye ihsân ederim demekle ʹubûr edenlere vech-i mevʹûd üzere iʹtâ edip baʹdehu mutlakan ʹatiyyede istiʹmâl olundu. Ve
جَائِزَةٌ [câ΄izet] Tuhfe nesneye denir. Ve lutf ve haseneye denir. Ve kuyu kenârında su çeken adamın durağına denir. Ve bir içim suya denir.
اَلْجَوَائِزُ [el-cevâ΄iz] Cemʹi. Ve جَوَائِزُ [cevâ΄iz]in aslı budur ki Aḩnef, Ḣorâsân cânibine gazâya giderken Ḵaṯan b. ʹAbduʹavf’tan icâzet istedikte bir köprü üzere durup mezbûrun ʹaskerinden her şahsın nesebin sorup hâline göre ʹatiyye aldı, ona binâ΄en ʹatiyyeye جَائِزَةٌ [câ΄izet] dediler. Ve
جَائِزَةٌ [câ΄izet] Gâh olur bir içim suya dahi derler, nitekim baʹzı eşʹârda vâkiʹ olmuştur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı