sefer ~ سَفَرٌ

Kamus-ı Muhit - سفر maddesi

اَلسَّفَرُ [es-sefer] (fethateynle) Katʹ-ı mesâfe maʹnâsınadır ki ismdir. Cemʹi أَسْفَارٌ [esfâr]dır. Şârih der ki fi’l-asl سَفَرٌ [sefer] masdardır, bir semte irtihâl için mekânından hurûc eylemek maʹnâsına; yukâlu: سَفِرَ الرَّجُلُ سَفَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا خَرَجَ لِلْإِرْتِحَالِ Baʹdehu katʹ-ı mesâfe maʹnâsına ism olarak istiʹmâl olundu, mekânından münkeşif olması ʹalâka iʹtibâr olunmuştur. Ve

سَفَرٌ [sefer] Güneş gurûb eyledikten sonra henüz bakiyye kalan beyâz-ı nehâr eserine denir; tekûlu: خَرَجْنَا فِي سَفَرٍ أَيْ بَقِيَّةِ بَيَاضِ النَّهَارِ بَعْدَ مَغِيبِ الشَّمْسِ Ve

سَفَرٌ [sefer] Bir mevziʹ ve Ḩarrân kazâsında bir karye adıdır.

اَلسَّفْرُ [es-sefr] (sîn’in fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Süpürmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَفَرَ الْبَيْتَ سَفْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا كَنَسَهُ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre سَفْرٌ [sefr] mâddesi bir nesneden gıtâ΄ ve sitâreyi keşf eylemek maʹnâsına mevzûʹdur ve aʹyâna mahsûstur, سَفَرَ الْعِمَامَةَ عَنِ الرَّأْسِ ve سَفَرَ الْخِمَارَ عَنِ الْوَجْهِ gibi. Ve إِسْفَارٌ [isfâr] ki ifʹâl bâbındandır, levne muhtasstır ve maʹânî-i sâ΄ire birer münâsebetle onlardan müteferriʹdir. İntehâ. Ve

سَفْرٌ [Sefr] Esâmî-i ricâldendir. Fi’l-asl سَافِرٌ [sâfir] maʹnâsına olup baʹdehu ʹalem istiʹmâl eylediler. Ve esâmîde fâ’nın sükûnu ve künyelerde fethiyle olmak mültezimdir ki künyelerde ʹalem olmamış olur. Sefr bin Nuseyr tâbiʹîndendir. Ve

سَفْرٌ [Sefr] Ebu’l-Feyḋ ile meknî Yûsuf nâm muhaddisin pederi ismidir. Ve

سَفْرٌ [sefr] Kezâlik masdar olur, bir nesneyi bir şey΄in yüzünden sıyırıp yâhûd kaldırıp açmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَفَرَتِ الرِّيحُ الْغَيْمَ عَنْ وَجْهِ السَّمَاءِ إِذَا كَشَطَتْهُ Ve dağıtmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: سَفَرَ الشَّيْءَ إِذَا فَرَّقَهُ Ve

سَفْرٌ [sefr] Eser ve nişâna ıtlâk olunur; sefr ve izâle olunan nesneden kaldığı için. Cemʹi سُفُورٌ [sufûr] gelir. Ve

سَفْرٌ [sefr] سَافِرٌ [sâfir] maʹnâsına olur ki tesmiye bi’l-masdardır, yola giden adama denir; yukâlu. رَجُلٌ سَفْرٌ أَيْ سَافِرٌ Şârih der ki bu maʹnâdân fiʹl tasrîfi mehcûrdur, masdarı ism olarak istiʹmâl olundu, niteki mü΄ellif dahi zikr eylemiştir. İntehâ. Ve

سَفْرٌ [sefr] سَافِرٌ [sâfir] lafzından cemʹ olur, sefere giden kişiler denir ve bu صَحْبٌ [ṡaḩb] ve صَاحِبٌ [ṡâḩib] gibidir; yukâlu: قَوْمٌ سَفْرٌ أَيْ ذَوُو سَفَرٍ ve yukâlu: قَوْمٌ سَافِرَةٌ وَأَسْفَارٌ وَسُفَّارٌ وَرَجُلٌ سَافِرٌ Pes أَسْفَارٌ [esfâr] ve سُفَّارٌ [suffâr] سَافِرٌ [sâfir]in cemʹleridir ve سَافِرَةٌ [sâfiret] cemâʹat iʹtibârıyladır. Ve

سَفْرٌ [sefr] Devenin burnuna burundalık geçirmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَفَرَ أَنْفَ الْبَعِيرِ سَفْرًا إِذَا جَعَلَ لَهُ سِفَارًا Ve sabâh yeri açılıp ağarmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَفَرَ الصُّبْحُ إِذَا أَضَاءَ وَأَشْرَقَ Ve cenk ve kıtâlin şiddeti bertaraf olup yavaşlanmağa yüz tutmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: سَفَرَتِ الْحَرْبُ إِذَا وَلَّتْ Ve hatun çehresini açmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَفَرَتِ الْمَرْأَةُ إِذَا كَشَفَتْ عَنْ وَجْهِهَا يَعْنِي الْخِمَارَ Ve bir nesnenin güzîdesini ayırtlayıp satmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: سَفَرَ الْغَنَمَ إِذَا بَاعَ خِيَارَهَا Ve

سَفْرٌ [sefr] سَفَارَةٌ [sefâret] maʹnâsınadır ki nâs beynini ıslâh eylemektir, ke-mâ se-yuzkeru.

Vankulu Lugatı - سفر maddesi

اَلْأَسْفَارُ [el-esfâr] (hemzenin fethiyle) سَفَرٌ [sefer]in cemʹi. Ve

سَفَرٌ [sefer] Kezâlik beyâz-ı nehâra dahi ıtlâk olunur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı