اَلشَّعَلُ [eş-şeʹal] (fethateynle) ve
اَلشُّعْلَةُ [eş-şuʹlet] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) At kısmının kuyruğundan olan beyâza denir; yukâlu: فِي الْفَرَسِ شَعَلٌ وَشُعْلَةٌ وَهُوَ الْبَيَاضُ فِي ذَنَبِهَا Kezâlik perçeminde ve kulakları tozunda olan beyâza denir. Ve
شَعَلٌ [şeʹal] Masdar olur, atın kuyruğunda yâ perçeminde yâhûd kulağı tozunda beyâz olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَعِلَ الْفَرَسُ شَعَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَ ذَا شُعْلَةٍ Ve
شُعْلَةٌ [şuʹlet] ʹAlevlenmiş odun pâresine denir ki murâd ʹalevlenmiş ucu olacaktır, niteki ʹalevlenmiş âteş kıtʹasına da denir; tekûlu: خُذْ شُعْلَةً مِنْهُ وَهِيَ مَا أَشْعَلْتَ فِيهِ مِنَ الْحَطَبِ Ve âteş ʹalevine denir; yukâlu: كَأَنَّهُ شُعْلَةُ النَّارِ أَيْ لَهَبُهَا Cemʹi شُعُلٌ [şuʹul] gelir, كُتُبٌ [kutub] vezninde. Şârih der ki savâb olan صُرَدٌ [ṡurad] vezninde olmaktır. Ve
شُعْلَةُ [Şuʹlet] Ḵays b. Sibâʹın feresi ismidir.
اَلشُّعْلَةُ [eş-şuʹlet] (şîn’in zammı ve ʹayn’ın sükûnuyla) Âteş yalını, leheb maʹnâsına. Ve
شُعْلَةٌ [şuʹlet] Kuyrukta olan beyâza dahi derler, nitekim gelir inşâallâhu taʹâlâ.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı