اَلشُّفُوفُ [eş-şufûf] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve
اَلشَّفِيفُ [eş-şefîf] (şîn’in fethiyle) ve
اَلشَّفَفُ [eş-şefef] (fethateynle) Sevb hulle-i cennet gibi pek ince ve nâzük olmakla mâverâsında olan nesneyi gösterir olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَفَّ الثَّوْبُ شُفُوفًا وَشَفِيفًا وَشَفَفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا رَقَّ فَحَكَى مَا تَحْتَهُ Ve
شُفُوفٌ [şufûf] Beden incelip nahîf ve nizâr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَفَّ جِسْمُهُ إِذَا نَحَلَ
اَلشُّفُوفُ [eş-şufûf] (zammeteynle) ve
اَلشَّفِيفُ [eş-şefîf] (şîn’in fethi ve fâ’nın kesriyle) Bez yufka olup mâ-verâsında olan görünmektir; yukâlu: شَفَّ عَلَيْهِ بِهِ يَشِفُّهُ شُفُوفًا وَشَفِيفًا إِذَا رَقَّ حَتَّى يُرَى مَا خَلْفَهُ Ve
شُفُوفٌ [şufûf] Bir kimse arıklamağa dahi derler; yukâlu: شَفَّ جِسْمُهُ يَشِفُّ شُفُوفًا إِذَا نَحَلَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı