ḵaʹad ~ قَعَدٌ

Kamus-ı Muhit - قعد maddesi

اَلْقَعَدُ [el-ḵaʹad] (fethateynle) Ḣavâric’e denir. İmâm ʹAlî kerremallâhu vechehu hazretlerine nusretten kuʹûd ettiklerine mebnî ıtlâk olundu. Ve o tâ΄ifenin re΄y ve mezheblerine ittibâʹ edene قَعَدِيٌّ [Ḵaʹadiyy] denir. Esâs’ta قَعَدٌ [Ḵaʹad] Ḣavâric’den bir tâ΄ife olmak üzere mersûmdur ki İmâm ʹAlî’ye ne nusret ettiler ve ne muhârebe ettiler. Ve

قَعَدٌ [ḵaʹad] Defter ve dîvân-ı selâtîn ü ümerâda ism ve resmleri olmayan yaʹnî ʹulûfe-hâr ve muvazzaf olmayan cemâʹate ıtlâk olunur ki sipâh ve ʹaskerî zümresinden hâric olanlardır; yukâlu: قَوْمٌ قَعَدٌ أَيْ لاَ دِيوَانَ لَهُمْ Ve harb ve kıtâle ve gazâ ve cihâda gitmeyen oturak zümresine ıtlâk olunur; yukâlu: قَوْمٌ قَعَدٌ أَيْ لاَ يَمْضُونَ إِلَى الْقِتَالِ Bunlarda قَعَدٌ [ḵaʹad] قَاعِدٌ [ḵâʹid]in cemʹidir, خَدَمٌ [ḣadem] ve خَادِمٌ [ḣâdim] gibi. Ve

قَعَدٌ [ḵaʹad] Müfred olur, insanın necis ve kâzûresine ıtlâk olunur. Ve devenin bilek kemiklerinde süstlük ve gevşeklik olmağa denir; yukâlu: فِي وَظِيفِ الْبَعِيرِ قَعَدٌ أَيِ اسْتِرْخَاءٌ

اَلْقُعُودُ [el-ḵuʹûd] (ḵâf’ın zammıyla) ve

اَلْمَقْعَدُ [el-maḵʹad] (mîm’in ve ʹayn’ın fethiyle ki masdar-ı mîmîdir) Mutlakan oturmak, جُلُوسٌ [culûs] maʹnâsınadır, ʹalâ-kavlin قُعُودٌ [ḵuʹûd] ayak üzerinden oturmak ve جُلُوسٌ [culûs] yatarken yâhûd secdede iken kalkıp oturmaktan ʹibârettir. Kavl-i evvele göre yukarıdan aşağıya ve sânîye göre aşağıdan yukarıya intikâlle olur; yukâlu: قَعَدَ الرَّجُلُ قُعُودًا وَمَقْعَدًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا جَلَسَ أَوْ هُوَ مِنَ الْقِيَامِ وَالْجُلُوسُ مِنَ الضَّجْعَةِ وَمِنَ السُّجُودِ Ve bâ΄ harfiyle müteʹaddî olur; yukâlu: قَعَدَ بِهِ إِذَا أَقْعَدَهُ Ve

قُعُودٌ [ḵuʹûd] Kıyâm maʹnâsına gelmekle zıdd olur; yukâlu: قَعَدَ الرَّجُلُ إِذَا قَامَ Ve kuş göğüsünü yere verip yatmak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: قَعَدَتِ الرَّخَمَةُ إِذَا جَثَمَتْ Ve hurmâ ağacı bir sene meyve tutup öbür sene boş kalmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَعَدَتِ النَّخْلَةُ إِذَا حَمَلَتْ سَنَةً وَلَمْ تَحْمِلْ أُخْرَى Ve bir adam cenk ve husûmette kendi hemtâsına gücü yetmek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: قَعَدَ فُلاَنٌ بِقِرْنِهِ إِذَا أَطَاقَهُ Burada bâ΄ taʹdiye içindir. Ve bir kimse cenk için akrânını tehyi΄e eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: قَعَدَ لِلْحَرْبِ إِذَا هَيَّأَ لَهَا أَقْرَانَهَا Ve fidan özdek bağlamak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَعَدَتِ الْفَسِيلَةُ إِذَا صَارَ لَهَا جِذْعٌ أَيْ سَاقٌ Ve hatun veled ve hayzdan ve muʹâmele-i zevciyyeden kalmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَعَدَتِ الْمَرْأَةُ إِذَا صَارَتْ قَاعِدًا Ke-mâ se-yuzkeru. Ve

قُعُودٌ [ḵuʹûd] Hatun dul olmak إِيمَةٌ [îmet] maʹnâsınadır; yukâlu: قَعَدَتِ الْمَرْأَةُ إِذَا آمَتْ Ve

قَعَدَ [ḵaʹade] kelimesi efʹâl-i nâkısadan صَارَ maʹnâsına istiʹmâl olunur; ve minhu yukâlu: حَدَّدَ شَفْرَتَهُ حَتَّى قَعَدَتْ كَأَنَّهَا حَرْبَةٌ أَيْ صَارَتْ Yaʹnî “Bıçağını o rütbede biledi ki gûyâ ki mızrak yalmanı oldu” ve minhu yekûlûne: ثَوْبَكَ لاَ تَقْعُدْ تَطِيرُ بِهِ الرِّيحُ أَيْ لاَ تَصِيرُ الرِّيحُ طَائِرَةً بِهِ [Ve] ثَوْبَكَ lafzı muzmer إِحْفَظْ kelimesiyle mansûbdur.

Vankulu Lugatı - قعد maddesi

اَلْقَعَدُ [el-Ḵaʹad] (fethateynle) Cemʹidir, Ḣavâricden mahsûs tâ΄ifeler maʹnâsına. Baʹzılar eyitti, قَعَدٌ [ḵaʹad] şol kimselerdir ki onların defteri olmaya, yaʹnî pâdişâhtan vazîfeleri olmaya. Ve

قَعَدٌ [ḵaʹad] devenin bukağılığında süstlük olmaktır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı