اَلْقَلِيلُ [el-ḵalîl] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Vasftır, azca nesneye denir; yukâlu: شَيْءٌ قَلِيلٌ ضِدُّ كَثِيرٍ Ve cüssesi nahîf ve zebûn bodura ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ قَلِيلٌ أَيْ قَصِيرٌ نَحِيفٌ Bunun mü΄ennesi قَلِيلَةٌ [ḵalîlet]tir; cemʹi قَلِيلُونَ [ḵalîlûn] ve أَقِلَّاءُ [eḵillâ΄] gelir أَحِبَّاءُ [eḩibbâ΄] vezninde ve قُلُلٌ [ḵulul] gelir zammeteynle ve قُلُلُونَ [ḵululûn] gelir zammeteynle. Ve
قَلِيلٌ [ḵalîl] ʹAdedi az olan nesnede ve cüssesi hurde olan insânda ve hayvânda istiʹmâl olunur.
اَلْقَلِيلُونَ [el-ḵalîlûn] (ḵâf’ın fethi ve lâm’ın kesri ve meddiyle) Kezâlik cemʹi; yukâlu: قَوْمٌ قَلِيلُونَ Ve
قَلِيلٌ [ḵalîl] cemʹe dahi ıtlâk olunur. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿وَاذْكُرُوا إِذ أَنْتُمْ قَلِيلٌ﴾ (الأنفال، 26) Ve ʹArablar لَمْ يَتْرُكْ قَلِيلًا وَلَا كَثِيرًا derler. Ebû ʹUbeyde eyitti: ʹArabın ʹâdetidir bu ki az olanla başlar, nitekim اَلْقَمَرَانِ ve اَلْعُمَرَانِ derler ve Rebîʹa ve Muḋar ve Suleym ve ʹÂmir’dir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı