اَلصِّبْرُ [eṡ-ṡibr] (ṡâd’ın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) ve
اَلصُّبْرُ [eṡ-ṡubr] (ṡâd’ın zammı ve bâ’nın sükûnuyla) أَصْبَارٌ [aṡbâr]ın vâhididir, Yaʹḵûb, Ferrâ’dan rivâyet ettiği üzere. Ve
أَصْبَارٌ [aṡbâr] Çanağın etrâfına da derler; yukâlu: أَخَذَهَا بِأَصْبَارِهَا أَيْ تَامَّةً بِجَمِيعِهَا Bunun dahi vâhidiصُبْرٌ [ṡubr] gelir, ṡâd’ın zammı ve bâ’nın sükûnuyla; yukâlu: أَدْهَقْتُ الْكَأْسَ بِأَصْبَارِهَا بِأَصْمَارِهَا أَيْ إِلَى رَأْسِهَا Ve Aṡmaʹî eyitti: Kaçan bir kimse kemâliyle şiddete uğrasa لَقِيَهَا بِأَصْبَارِهَا derler. Ve
صُبْرٌ [Ṡubr] Ġassân’dan bir cemâʹatin ismidir. Ve
صُبْرٌ [ṡubr] Kezâlik بُصْرٌ [buṡr]un maklûbudur ki بُصْرٌ [buṡr] bir nesnenin tarafına ve kalınlığına derler. Ve
صُبْرٌ [ṡubr] Şol yere derler ki onda ufak taşlar ola ve berk yer olmaya. Bu sebebden أُمُّ صَبَّارٍ [ummu ṡabbâr] ṡâd’ın fethi ve bâ’nın teşdîdiyle taşlı yere derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı