Kîle ve minhu: أَصْبَهَانُ أَصْلُهُ أَصَّتْ بَهَانُ أَيْ سَمِنَتِ الْمَلِيحَةُ سُمِّيَتْ لِحُسْنِ هَوَائِهَا وَعُذُوبَةِ مَائِهَا وَكَثْرَةِ فَوَاكِهِهَا فَخُفِّفَتْ وَالصَّوَابُ أَنَّهَا أَعْجَمِيَّةٌ Yaʹnî baʹzılar ʹindinde أَصْبَهَانُ [Aṡbehân] lafzı ki ʹAcemde şehr-i meşhûr ismidir, bundan me΄hûzdur. Yaʹnî aslı أَصَّتْ بِهَانُ [Aṡṡat bihân] idi ki ʹArabî ve Fârisîden mürekkebdir; سَمِنَتِ الْمَلِيحَةُ maʹnâsınadır. Zîrâ أَصٌّ [aṡṡ] lafzı vech-i mezkûr üzere aʹzâ ve endâm dirnekli ve semiz olmak maʹnâsınadır. Ve بِهان [bihân] kelimesi Fârisî olarak به [bih] kelimesinin ki hûb ve iyi maʹnâsınadır, cemʹidir. Şehr-i mezbûrun havâsı güzel ve suyu tatlı ve fevâkihi firâvân olmakla hikâye tarîkiyle medh olunup giderek ism olmağın tahfîf olunup أَصْبَهَانُ dediler. Lâkin savâb olan lafz-ı mezbûr kelime-i aʹcemîdir. Aslı اسپاهان [İspâhân] idi ki “ispâh”ın cemʹidir, عَسَاكِرُ [ʹasâkir] demektir, zîrâ lügat-ı Derîde ispâh, ʹasker maʹnâsınadır, zîrâ selefte şehr-i merkûm ʹaskerî tâ΄ifesine mahsûs olmakla bi’l-cümle onda sâkîn olurlar idi. Ve baʹzılar dedi ki Nemrûd-ı laʹîn ki ʹIrâḵ ve ʹAcem’in şâhı idi fart-ı ʹutuvv u tugyân ve hamâkatinden sükkân-ı âsûmânla muhârebe eylemeğe niyyet eylemeğin şehr-i merkûmun sükkânını dahi maʹiyyetine taleb ve daʹvet eyledikte cevâbında “İspâhân ân ne ki bâ-Hudâ ceng kunend!” yaʹnî “ʹAskerin ne haddi vardır ki Hudâ ile cenk edeler!” diye tahrîr eylemeleriyle min-baʹd o şehre şehr-i İspâhân ıtlak eylediler. Ve gâhca hemzeyi meksûr ve baʹzen taʹrîb cihetiyle sîn’i ṡâd’a ve bâ-yı Fârisiyyeyi fâ’ya ibdâl ederler. Ve baʹzılar ʹindinde أَصْبُ هَانَ [Asbu hân] idi ki أَسْبُ هَانْ [esbu hân] muʹarrebidir, أسب [esb] ata ve هانْ [hân] gûyâ ki delîl-i cemʹdir. Pes şehr-i esbân demek olur, onda aʹlâ atlar zuhûr eylediği için. Ve
أَصٌّ [aṡṡ] Nâka pek sütlü olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَصَّتِ النَّاقَةُ إِذَا غَزَرَتْ Ve mecliste müzâhame eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَصَّ بَعْضُهُمْ بَعْضًا إِذَا زَحَمَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı