illâ ~ إِلَّا

Kamus-ı Muhit - إلا maddesi

إِلَّا [illâ] (hemze-i meksûre ve elif-i maksûre ile) Dört vech üzere müstaʹmeldir: Evvelâ istisnâ içindir, ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿فَشَرِبُوا مِنْهُ إِلَّا قَلِيلًا﴾ Sânî غَيْرُ [ġayr] kelimesi makâmına kâ΄im sıfat olur, mâ-baʹdinin mâ-kabline zâten ve sıfaten tegâyürü hasebiyle; pes إِلَّا ile yâhûd mâ-baʹdiyle yâhûd ikisiyle bile cemʹ-i münekker yâhûd şibh-i münekker sıfatlanır: Evvelin misâli: ﴿لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللهُ لَفَسَدَتَا﴾ kerîmesidir. Ve sâniye misâl Žu’r-Rumme’nin işbu: “قَلِيلٍ بِهَا الْأَصْوَاتُ إِلَّا بُغُامُهَا” mısrâʹında vâkiʹ إِلَّا kelimesidir. Zîrâ اَلْأَصْوَاتُ kelimesinin taʹrîfi taʹrîf-i cins olmakla münekkere şebîhtir.Vech-i sâlis ʹâtıfe olur, vâv gibi; kîle ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا﴾ الآية ve kezâ kavluhu taʹâlâ: ﴿إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ إِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ﴾ الآية Cumhûr bunları istisnâ-i munkatıʹa ircâʹ eylemeleriyle mü΄ellif قِيلَ ile temrîzan îrâd eylemiştir. Vech-i râbiʹ zâ΄id olur, ke-kavli Ži’r-Rumme: “خَرَاجِيجُ مَا تَنْفَكُّ إِلَّا مُنَاخَةً عَلَى الْخَسْفِ أَوْ نَرْمِي بِهَا بَلَدًا قَفْرًا” [beyitte] مَا تَنْفَكُّ مُنَاخَةً demektir.

Vankulu Lugatı - إلا maddesi

إِلَّا [illâ] (hemzenin kesri ve lâm’ın teşdîdi ve elifin kasrıyla) Harf-i istisnâdır. Ve bunun ile beş vech üzere istisnâ olunur: Biri îcâbdan sonra ve biri nefyden sonra ve biri müstesnâ-yı müferrag ve biri müstesnâ-yı munkatıʹ. Pes müstesnâ-yı munkatıʹda istisnâ lâkin maʹnâsına olur, zîrâ bunda müstesnâ müstesnâ minh cinsinden değildir. Ve gâh olur إِلَّا [illâ] ile bir nesne sıfatlanır, pes إِلَّا [illâ]yı ve mâ-baʹdini غَيْرُ kelimesi mevziʹine kâyim kılıp إِلَّا [illâ]nın mâ-baʹdinde gelen ismi mâ-kablinde gelen isme tâbiʹ kılarsın; tekûlu: جَاءَنِي الْقَوْمُ إِلَّا زَيْدٌ ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللهَُ لَفَسَدَتَا﴾ (الأنبياء 22) Ve إِلَّا [illâ]da asl istisnâdır maʹnâ-yı sıfat ʹârızdır. Ve gâh olur إلا ʹatf maʹnâsında menzile-i vâv’a nâzil olur, nitekim şâʹirin şiʹrinde: “وَأَرَى لَهَا دَارًا إِلَّا رَمَادًا هَامِدًا” vâkiʹ olmuştur, وَرَمَادًا هَامِدًا maʹnâsına. Ve هَامِد [hâmid] eskimiş ve oturuşmuş küle derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı