aḵved ~ أَقْوَدُ

Kamus-ı Muhit - أقود maddesi

اَلْقَؤُودُ [el-ḵa΄ûd] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve

اَلْقَيِّدُ [el-ḵayyid] (مَيِّتٌ [meyyit] vezninde) ve

اَلْأَقْوَدُ [el-aḵved] (أَحْمَرُ [aḩmer] vezninde) Yedeğe gelip sâhibine be-gâyet râm ve münkâd olan hayvâna denir; yukâlu: فَرَسٌ وَبَعِيرٌ قَؤُودٌ وَقَيِّدٌ وَأَقْوَدُ أَيْ ذَلُولٌ مُنْقَادٌ Ve

أَقْوَدُ [aḵved] Boynu saht ve şedîd olan adama ıtlâk olunur. Yedilen dâbbe iki tarafa iltifât edemediği gibi, boynu şedîd olan kimse de iki tarafa sühûletle iltifât edemez. Esâs’ta bu boynu uzun kimse ile müfesserdir ki yine mecâzdır. Ve

أَقْوَدُ [aḵved] Zâd ve taʹâma bahîl olan kimseye ıtlâk olunur, zîrâ le΄îm olan kimse taʹâm ekl ederken iki tarafına iltifât eylemez, şâyed bir âşinâ görüp daʹvet eylemek iktizâ eder diye; yukâlu: رَجُلٌ أَقْوَدُ أَيْ بَخِيلٌ عَلَى الزَّادِ Ve

أَقْوَدُ [aḵved] Pek uzun dağa ıtlâk olunur. Ve şol kimseye ıtlâk olunur ki bir nesneye teveccüh ve ikbâl eylese değme hâlle ondan munsarıf olmaya; maʹnâ-yı sâbıktan me΄hûzdur; yukâlu: هُوَ أَقْوَدُ أَيْ إِذَا أَقْبَلَ عَلَى شَيْءٍ لَمْ يَكَدْ يَنْصَرِفُ عَنْهُ

Vankulu Lugatı - أقود maddesi

اَلْأَقْوَدُ [el-aḵved] (hemzenin fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Ziyâde yedeğe gelici at; yukâlu: فَرَسٌ أَقْوَدُ أَيْ بَيِّنُ الْقَوَدِ Ve

أَقْوَدُ [aḵved] Diye şol ata derler ki boynu ve arkası uzun ola. Ve

أَقْوَدُ [aḵved] Yüksek dağa dahi derler. Ve ricâlden şol kimseye dahi derler ki boynu berk ola. Ve boynu berk olana أَقْوَدُ [aḵved] dedikleri kimseye iltifâtı olmadığı içindir itʹâma bahîl olan kimseye أَقْوَدُ [aḵved] derler, hîn-i eklde bir cânibe iltifâtı olmadığı için tâ ki bir kimseye nazarı tuş olup çağırmak lâzım gele.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı