iḵvâ΄ ~ إِقْوَاءٌ

Kamus-ı Muhit - إقواء maddesi

اَلْإِقْوَاءُ [el-iḵvâ΄] (hemzenin kesriyle) Zengin olmak maʹnâsınadır ki kuvvet-i mâliyye peydâ eylemekten ʹibârettir; yukâlu: أَقْوَى الرَّجُلُ إِذَا اسْتَغْنَى Ve fakîr olmak maʹnâsına olmakla zıdd olur; yukâlu: أَقْوَى زَيْدٌ إِذَا افْتَقَرَ Mütercim der ki bunda bâbı izâleye haml olunur, lâkin Râġib’in beyânına göre zikri âtî قِيٌّ [ḵiyy] ve قِوَاءٌ [ḵivâ΄] mâddesindendir ki kır yere konmak maʹnâsınadır. Bundan iftikâr tasavvur olunmuştur, niteki إِتْرَابٌ [itrâb] ve إِرْمَالٌ [irmâl] dahi bu mîzândadır. Ve

إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] İp makûlesini katlamak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْوَى الْحَبْلَ إِذَا جَعَلَ بَعْضَهُ أَغْلَظَ مِنْ بَعْضٍ Ve ehl-i ʹarûz ıstılâhında إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] şâʹir şiʹrinin kâfiyelerinin harekelerini birbirine muhâlif eylemekten ʹibârettir ki bir beytin iʹrâbını merfûʹ ve âherin mecrûr eylemekle olur ve ammâ nasbla إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] kalîldir; yukâlu: أَقْوَى الشَّاعِرُ الشِّعْرَ إِذَا خَالَفَ قَوَافِيهِ بِرَفْعِ بَيْتٍ وَجَرِّ آخَرَ Ve ottan ve sudan hâlî olan kır yere konmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْوَى الرَّجُلُ إِذَا نَزَلَ فِي الْقِوَاءِ Ve hâne şenlikten hâlî olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْوَتِ الدَّارُ إِذَا خَلَتْ

Vankulu Lugatı - إقواء maddesi

إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] Azık tükenmeğe dahi derler; yukâlu: أَقْوَى الرَّجُلُ إِذَا فَنِيَ زَادُهُ Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ﴾ (الواقعة، 73) Ve

إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] Bir kimsenin davarı kavî olmağa dahi derler; yukâlu: أَقْوَى الرَّجُلُ إِذَا كَانَتْ دَابَّتُهُ قَوِيَّةً yukâlu: فُلَانٌ قَوِيٌّ مُقْوٍ فَالْقَوِيُّ فِي نَفْسِهِ وَالْمُقْوِي فِي دَابَّتِهِ Ve

إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] Şiʹrde harf-i revînin hareketi muhtelif olup baʹzı merfûʹ ve baʹzı mansûb ve baʹzı mecrûr olmağa dahi derler. Ve Ebû ʹUbeyde eyitti: إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] ʹarûz-ı beytten bir harf nâkıs olmaktır. Ve bu طَاقُ حَبْلٍ manâsına olan قُوَّةٌ [ḵuvvet]ten me΄hûzdur gûyâ ki ʹarûz-ı beytin katlarından biri naks olunmuştur. Ve bu bahr-i kâmilin ʹarûzunda olan katʹ gibidir. Ve

إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] Şâʹir zikr olunan harfi nâkıs kılmağa dahi derler; yukâlu: أَقْوَى الشَّاعِرُ إِقْوَاءً Ve

إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] Bir nesneyi kavî kılmağa dahi derler; yukâlu: قَوَّيْتُهُ تَقْوِيَةً وَأَقْوَيْتُهُ بِمَعْنًى Ve

إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] Ev hâlî olmağa dahi derler; yukâlu: قَوِيَتِ الدَّارُ وَأَقْوَتْ إِذَا خَلَتْ Ve

إِقْوَاءٌ [iḵvâ΄] Kavm otsuz ve susuz yere gitmeğe dahi derler; yukâlu: أَقْوَى الْقَوْمُ إِذَا صَارُوا بِالْقَوَاءِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı