اَلْإِفْرَاحُ [el-ifrâḩ] (hemzenin kesriyle) Bir adamı mesrûr ve şâdân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَحَهُ إِذَا سَرَّهُ Ve hemm ve deyn gibi sakîl nesne adama sıklet ve zucret vermek maʹnâsınadır ki neşâtını izâleyi mûcibdir. Pes bunda hemze selb için olur; yukâlu: أَفْرَحَهُ الدَّيْنُ أَيْ أَثْقَلَهُ
اَلْإِفْرَاحُ [el-ifrâḩ] Mesrûr kılmak; yukâlu: مَا يَسُرُّنِي بِهَذَا الْأَمْرِ مُفْرِحٌ وَمَفْرُوحٌ بِهِ وَلَا تَقُلْ مَفْرُوحٌ Ve
إِفْرَاحٌ [ifrâḩ] Deyn ağır gelmeğe dahi derler; yukâlu: أَفْرَحَهُ الدَّيْنُ أَيْ أَثْقَلَهُ Ve fi’l-hadîsi: “لَا يُتْرَكُ فِي الْإِسْلَامِ مُفْرَحٌ” Zuhrî eyitti: Şol kitâb ki onu Resûl-i ekrem sallallâhu ʹaleyhi ve sellem Muhâcirîn ile Enṡâr beyninde yazmıştı, onda buyurmuştur “أَنْ لَا يَتْرُكُوا مُفْرَحًا حَتَّى يُعِينُوهُ عَلَى مَا كَانَ مِنْ عَقْلٍ أَوْ فِدَاءٍ” Zuhrî eyitti: مُفْرَحٌ [mufraḩ]tan murâd مَفْدُوحٌ [mefdûḩ]tur ki ağır yük altında olana derler, nitekim ʹan-karîb mürûr etmiştir. Ve Aṡmaʹî kezâlik eyitti: مُفْرَحٌ [mufraḩ] şol kimsedir ki ona deyni sıklet vermiş ola, yaʹnî buyurur ki bu makûle medyûn olanların deyni beytü’l-mâlden edâ olunup ve medyûnen terk olunmaya, ammâ مُفْرَحٌ [mufraḩ] dediklerini cîm’le inkâr edip câ΄iz görmemişlerdir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı